Kızılderililer ve Türkler

İlk İnsandan Biz Türklere, Dünyada ki kara parçası yaklaşık 180 milyon yıl önce bir bütün halindeydi. Bütün şeklindeki bu kara tabakası, erimiş magma üzerinde yüzer durumdaydı ve sonra parçalanarak kıtaları meydana getirdi. Bu kıtalar üzerindeki İlk insan, Doğu Afrika’da 2,5-1,8 milyon yıl önce yaşadı. Büyük kemikli, geniş ve düz yüzlüydü. Gelişim sürecinde Afrika sınırları dışına çıkan ilk insanlar ayakta kalma ve keşfetme iç güdüsüyle göçer duruma geldiler. Yapılan bu göçler çeşitli uygarlıkların, kültürlerin ve soyların oluşumuna yol açtı.Bundan aşağı yukarı 30 bin yıl önce, yeryüzünde bulunan taşıllara göre, yalnızca 3 – 4 ana soy vardı. Bu, Yontma-Kabataş (Paleolitik) Çağında, biz Türkler yoktuk. Binlerce yıl bu ana soylar karıştı, bir sürü kırma türler çıktı, sonra gelenler yerli yerine oturunca, belli özellikli 8-10 ana soy oluştu. Bunlardan yalnızca ikisi biz Türkleri ilgilendirir: Avrasya’da Ural Dağlarında yaşayan Ak Brakisefal soyla (ki yanlışlıkla “Alp-Alpin” adı takılmıştır), bir de Asya’nın Sibirya ucundan Baykal Gölü ile Tanrı dağlarına doğru uzanan geniş bölgede yaşayan AMERİNDLER. Diğer bir deyişle, Asya’da yaşayan Kızılderili soyu; bakır tenli, biraz çekik gözlü, orta başlı (mezosefal) kişiler. Amerika kıtasında bugüne değin 20-30 bin yıl öncelerine ilişkin güvenilir hiçbir kişi taşılı (fosili) bulunmamıştır. Şimdiki Kızılderililerin ataları (Amerindler) o çağlarda Doğu Asya ile Sibirya da yaşıyorlardı. Kalan izlere göre ancak M.Ö. 40000- 30000 yıllarında Bering Boğazı yoluyla Amerika’ya göçler başladı. İşte, bu iki ana soy, biz Türklerin “ana ve babası”dır. Bu iki ana soy,  6000 yıl arayla iki kez karışmıştır; biri doğuya, diğeri batıya göçleri sırasında. İlki Tunç Çağında olmuştur, D.Ö. 8000’ler de. Urallı Alp’ler olasılıkla çoğunluktaydı ve karşılaşma, Aral gölü dolaylarında gerçekleşti. Yeni doğan kuşak, her yerde olduğu gibi, kırmaydı. Ancak binlerce yıl iç evlenmeler sonucu genler duruldu ve sonuçta yepyeni bir soy oluştu: ÖN-TÜRK’ler ( ki sonraları bunlar eyge uygarlığında çığır açacak bir kuşaktır.) İkinci karşılaşma ise, D.Ö. 2000’lerde olmuştur. Bu kez Asyalı Kızılderililer çoğunluktadır. (Baykal Gölü ile Tanrı Dağlarına dek göçen Urallı Alplerden oluşan ufak bir küme.) Bu çağdaki karışmadan doğanlar, sonradan genleri durulunca, gün yıla “İLK-TÜRK”ler olarak geçmişler ve  daha sonra Hunlar, Uygurlar, Aparlar (Avarlar) olarak tarih sahnesinde yerlerini almışlardır. Moğollar ise, asıl adları “Şevey” olan ayrı bir soydur. Gerçi bir soyları (anaları, babaları) Asya Kızılderilileridir ancak, evlenmeleri Alplerle değil, Çin deki SİNİD sarı ırktan budunlarla olmuştur. Asya’da Kızılderili kalmayınca Sibirya ormanlarını bu “Moğol”, diğer bir adla Şeveyler doldurmuştur. Türklere komşu olarak giyinişlerini, silahlarını, birçok geleneklerini Türklerden almışlardır. Uygur-Şato Türk soyundan olan “Börütegin evgili” başlarına geçince Ergenekon Destanını benimseyip kendilerini yulunmuş budun gibi görmüşlerdir. Cengiz Han bu soydandır.

Ön Türkler, Orta Doğu’ya, Mezepotamya’ya göçüp, insanlığın ilk gerçek uygarlığını kurmuşlardır: Sümerler, Elamlar (D.Ö. 4500-2700). Bir kolları olan Ön-Hititler Anadolu’ya girmiştir. Ön Hititler (2700-2000), Nezik-Hititler 2000 yılında Anadolu’yu alırlar. Bunlar Türk değil, Ön Cemrendir (Almanların Atası) ve Asya’da Ön-Hitit Uygarlığını üstlenirler.

D.Ö. 1000’de bir karmaşa doğar Budunlar Göçü. Anadolu’ya Sümer’den göçüp de Ege’ye yerleşmiş olan Lidler/Turskalar denizci olur. Bir kol Kuzey İtalya’ya yerleşir ve Etrüskler meydana gelir. Bir başka Turska kolu Atlas Okyanusu’na açılır ve Meksika’nın Vera-Cruz körfezine çıkarak Olmek Uygarlığını kurar. Aztek, İnka, bunların devamı niteliğindedir.

 

Mezepotamya’daki Ön-Türk Sümerler ne olur?

D.Ö. 2000’lerden sonra, Güney’den akın akın gelen Sami (Semitik) göçleri altında bozulup, silinirler. Yalnızca bir bölümü göçerek SU-K adıyla Kuzeye, Kafkaslara, Karadeniz’in kuzeyine yayılırlar: Saka-İskitler. Bir başka kol ise Orta Asya’ya Türkmenistan’a, ötesi Tanrı Dağlarına oradan da Çin’e uzanır! Orta Asya’nın içlerine çekilenler ŞU Krallığını kurarlar. Büyük İskenderle savaşırlar. Bunların bir kolu Çin’e girerek “Çu-Çu” adındaki ilk Çin uruğu olurlar.

İlk kez Ön Türk / İlk Türk birlikteliği ise, Göktürk İlkutu içinde gerçekleşir. Özet ile bakacak olursak Türklerin geçmişte ilk görünüşleri, bundan 8 – 10 bin yıl öncedir. Kızılderililer bizim büyük büyük atalarımızdan biridir. Ancak yaklaşık 22 bin yıl önce Amerika kıtasına geçenlerin bizleri bilmemesi doğaldır. Onların kullandığı Türkçe dili 22 bin yıl öncenin Türkçe dili olabilir ve süre içinde dil değişmiş olabilir. Ancak gelenekler saklı kalır. Söz gelimi Altay Türkleri, kişinin onuru ile gücünün saçında olduğuna inanırlardı. O nedenle yağısını (düşmanını) öldürdüğünde, “İşte senin gücünü ve onurunu elime aldım.” anlamında kafa derisini yüzerlerdi. Çocuk doğduğunda çadıra ilk gelenin adı ona konulurdu. Bu gibi gelenekler Amerika Kızılderilileri arasında süre gitmiştir. Bizim büyük atalarımız Alplerle – Kızılderililerin karışımı olan Ön Türkler ile İlk Türklerdir.

Sümerler – Elamlar Türklerden kopup gelme, ilk Türklerden, Uygurlar – Hunlar ile Avarlar ise Orta Asya’dan kalan Ön Türklerle, Alp ile Kızılderililerin karışımıdır. Sümerlerle, Uygurların aralarında 2500 yıl süre ayrılığı vardır. Sümer Türkçesi de Orta Asya Türkçesinden uzun yıllar ayrı kalmıştır. Kendi içinde ayrıca gelişmiştir. Anadolu’da Grek, İtalya’da Roma Uygarlığı’na katkıda bulunan Turskalar ile Etrüskler; Ön Türk soyudur. Avrupalılardan önce Atlas Okyanusunu geçip Meksika ve Orta Amerika’da Olmek ve belki de İnka, Maya, Aztek Uygarlığını kuran çekik gözlü, bakır tenli topluluklar Turskalar, diğer bir deyimle bizim büyük atalarımız olabilirler.

Meksika’da gelişen Maya Uygarlığı ile Kuzey Amerika’daki Kızılderililerin yakınlığı da ilginçtir. Bering boğazını bundan yaklaşık 22 bin yıl önce geçen Kızılderililer, Orta Asya’daki yaşantılarını geliştirememişlerdir. Yalın, doğu ile içi içe yaşamı sürdürmüşlerdir. Oysa, bundan yaklaşık 3 bin yıl önce Orta Amerika’ya Sümer’den Mezopotamya’ya göçen Turskalar, Sümer Uygarlığını Orta Amerika’ya taşımışlar ve orada onu geliştirerek Maya ile Olmek uygarlıklarını oluşturmuşlardır. Maya ile Kızılderili soydaştır. Ancak, bunu bilmeyerek yaşamışlardır. Mayaların uygarlığı İspanyollarca, Kızılderililerin kökü ise Amerikanlılarca (İngiliz barbarlar) kazınmıştır.

 

Asya’dan Amerika’ya Göç ve Kızılderililer

Amerika Kızılderililerinin Sibirya’dan gelerek Bering Boğazını geçmek suretiyle Yeni Kıta’ya yerleştiklerini ilk defa 1589 yılında Jesuit misyonerlerinden Jose de Acosta tarafından yazmıştır. Daha sonraki yıllarda bu teoriyi kanıtlamak için birçok bilimsel araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Buzul Çağının en şiddetli döneminde, MÖ 40000-30000 yıllarında, dünyadaki suyun önemli bir bölümü büyük kıtasal buz katmanları halindeydi. Bunun sonucunda, Bering Denizi bugünkü düzeyinden yüzlerce metre daha aşağıdaydı ve Asya ile Kuzey Amerika arasında, adına Beringia denilen, bir kara köprüsü oluşmuştu. Beringianın en geniş döneminde 1.500 kilometre kadar olduğu sanılıyor. Nemli ve ağaçsız bir tundra olan bölge, otlar ve diğer bitkilerle kaplıydı ve bu da ilk insanların yaşamak için avladıkları büyük hayvanları çekiyordu. Kuzey Amerika’ya ilk erişen insanlar, yeni bir kıtaya ayak bastıklarını büyük ihtimalle bilmiyorlardı. Herhalde, atalarının binlerce yıldır yaptığı gibi Sibirya kıyılarında av peşinde koşuyorlardı ve sonra da kara köprüsünü aşmışlardı.

Alaska ya geldikten sonra ilk Kuzey Amerikalıların buzullar arasındaki geçitleri aşarak şimdi Birleşik Devletlerin bulunduğu güney bölgelerine ulaşmaları için binlerce yıl daha geçmesi gerekti. Kuzey Amerika’da ilk yaşam kanıtları günümüzde de bulunmaya devam ediyor. Ancak, bunların çok azının MÖ 12000 yılından daha eskiye ait olduğu kesinlikle kanıtlanabiliyor; söz gelimi, yakın geçmişte Alaskanın kuzeyinde bulunan bir av gözetleme yeri yaklaşık bu tarihlerden kalma olabilir. 1930 ‘lar da New Mexico’nun Clovis kentinde bulunan, özenle yapılmış taş ok uçları ve diğer bazı eşyalar da Amerika’ya ilk ayak basanların mamut cinsi büyük hayvanları avlayarak geçinen Doğu Asyalı avcılar olduğunun ip uçları olarak değerlendiriliyor. Zaten Amerika kıtasında 20-30 milyon yıl öncesine ait hiçbir insan fosili bulunmaması da bu göçü kanıtlar niteliktedir.

Kuzey ve Güney Amerika’da belirli yerlerde benzeri eşya bulunması da, Batı Yarı küresinin büyük bir kesiminde yerleşimin MÖ 10000 yılı öncesinde gerçekleşmiş olabileceğini göstermektedir.

Anılan dönemde mamutlar yok olmaya ve onların yerini, ilk Kuzey Amerikalıların temel besin ve deri kaynağını oluşturan, bizonlar almaya başladı. Zamanla, gerek aşırı avlanma gerek doğa olayları nedeniyle, pek çok av hayvanı türü yok oldu ve ilk Amerikalıların beslenme kaynağını gittikçe artan ölçüde bitkiler, yemişler ve tohumlar oluşturmaya başladı. Giderek, besin için bitki toplama çabaları ve ilkel tarım denemeleri ortaya çıktı. Bu konuda, şimdi Orta Meksika’nın bulunduğu bölgedeki Kızılderililer (Native North Americans and/or Indians) öncülük ettiler ve belki de MÖ 8000’den başlayarak mısır, kabak ve fasulye yetiştirdiler. Bu konuda edinilen bilgi ve deneyim yavaş yavaş kuzeye doğru yayıldı.

MÖ 3000’e gelindiğinde, New Mexico’nun nehir vadilerinde ilkel bir mısır türü yetiştirilmeye başlanmıştı. Bunun ardından sulamanın ve MÖ 300 dolaylarında da köy yaşamının ilk belirtileri görüldü.

M.S’ki dönemde Güney Arizona ve Meksika’da 2 Ayrı Yerleşik Tarım Topluluğu ortaya çıktı. Mogollan ve Hohokam adlı bu toplulukları birkaç Yüzyıl içinde, Colorada Platosu’nun Kuzeyinde Sepetçilikle uğraşan Pueblo ve Anasazi Kültürleri izledi. Bugün Arizona’da Phoenix kentinin bulunduğu yöreye yakın yerleşim birimlerinde, top oynamak için alanların ve Meksika’da bulunanlara benzeyen piramit biçimli kümbetlerin yanı sıra kanal ve sulama sistemleri kuran Hohokamlar yaşıyordu. Hohokam yerleşimlerinin bulunması o dönemlerde arkeologları şaşırtan bir gelişmeydi.  Daha sonra o bölgede binlerce Hohokam yerleşimi daha bulundu. M.Ö 300 yılında tarımla uğraşan Hohokamlar, Meksika’dan Güney Arizona’ya göç etmiş ve Gila-Salt Nehirlerinin kıyılarında köylerini kurmuşlar, daha sonra da sayıları artınca Gila-Salt’ın merkezine doğru yayılmışlardı. M.S 200 yılında birkaç Hohokam kabilesi, Tuscon Havzası’na göç ederek yeni yerleşimler oluşturdu.

Hohokam yerlileri bitki liflerinden ve hayvan derilerinden basit kıyafetler yapmaktaydılar. Ayaklarını korumak için sandaletler giyer, kışın soğuktan korunmak için panço benzeri güderi kıyafetler giyerken üzerilerine de battaniye alırlardı. Genel olarak tarımla uğraşan yerliler, önceleri doğal yiyecekler yerken zamanla yabani bitkiler ve hayvanlarla da beslenmeye başladılar.

Ortalama olarak M.Ö 40000-30000 yıllarında göçlerle Yeni Kıta ulaşan topluluklar zaman içinde Olmek, Aymara (İnka), Maya, Toltek, Hohokam, Mogollan, Adenan, Anesazi, Aztek gibi uygarlıkları kurarak bugün de bildiğimiz Pueblo’lar, Hopi’ler gibi birçok kabilenin atası olmuşlardır.

Kısaca özetlemek gerekirse;

“TÜRK’ÜN  KİMLİK  CÜZDANI”

Adı: Türk
Soyadı: Alp-Turanid
Doğum Yeri: Hem Seyhun – Ceyhun nehirleri arası hem de Altay – Tanrı Dağ yaylaları
İkametgahı: Türkistan, Kafkaslar, İdil – Ural ve Türkiye ile Balkanlar.
Ana – Babası: Alp (ak tenli) ve “Asya” Kızılderilileri (Bakır tenli Turanidler.)
Oğulları: Kıbrıs/Batı Trakya/Balkan Türkleri, Azerbaycanlılar, Türkmenler, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Uygurlar, Altaylılar, Yakutlar, Kıpçaklar, Tatarlar, Başkurtlar, Kerküklüler, Gaga (gök) Oğuzlar, Tuva ve Şor’lar…
Akrabaları (Amca Çocukları gibi ): Macarlar, Finler, Kızılderililer, Japonlar.
Dili: Ural – Altay dil grubundan Türkçe ve bunun lehçeleri.
Eşkalleri:  En sık rastlanan tip; orta boylu, beyaz-buğday benizli, yuvarlak başlı (brakisefal), adaleli yapılı, badem gözlü. (Türkiye Türklerinde düz %40.49, Hafif kıvrımlı %41.32) Göz rengi; kestane – ela. Saç rengi; Kestane ya da kara (Başka renklere rastlansa da baskın olan renkler bunlardır.)

“KIZILDERİLİ’NİN  KİMLİK  CÜZDANI “

Adı: Hintli – İndian (Kolombun tanımlaması), Kızılderili (red skin, Peau-Rouge), Amerindian. Nativeamerican
Soyadı: Turanid
Doğum Tarihi:  Kuzey Doğu Asya / Sibirya, daha sonra Kuzey Amerika ve Güney Amerika.
İkametgahı:  Kuzey, Orta ve Güney Amerika, Karaib Adaları ve Sibirya’da çok ufak 1-2 topluluk (Paleo-Sibiryenler, belki Tuva’lar)
Dili: 5 ana dalda toplanan 2000 kadar lehçe. Çoğunluğu Türkçenin de bağlı olduğu Ural – Altay dillerinin özelliğini taşıyor ( Agglutinant yani yapışık ekli). Çok ufak bir kısmı (Otomi Kabilsi) Çince gibi tek heceli. Özellikle Aztek, Maya, Olmek ve İnka uygarlıklarının parladığı bölgelerde 320 kadar Türkçe kelime tespit edilmiştir.
Akrabaları (Yeğen gibi): Türkler, Moğollar, Çinliler.
Eşkalleri: Çoğunluk; cilt rengi, kızıla çalan bakır tenden koyu esmer ve yeni meşin sarısına kadar çeşitli renkler. Göz; hafif çekik ve kara. Saç; kara ve düz. Surat; çıkık elmacık kemikleri, keskin burun ve köse. Kafatası; orta (mezosefal) ve yuvarlak (brakisefal). Boy; orta.
Azınlık; Meksika ve And dağları (Peru) uygarlıkları bölgesinde, üst tabaka ve bazı “rahip-derviş” kimlikli efsanevi şahsiyetler: Ak tenli, sakallı ve bıyıklı, kahverengi saçlı.Orta Amerika (Maya’lar); diğer Kızılderililer gibi fakat kısa tıknaz ve iri burunlu. Güney Amerika; Polinezyalılar ve Malezyalıları andıran bir tip. Olmek heykellerinde rastlanan Zenci veya Avustralyalıları andıran bambaşka bir tip.

 

KIZILDERİLİLER VE TÜRKLER ARASINDAKİ BENZERLİKLER

DNA Yapısı:

Birçok kaynakta bahsi geçen konuyu 25 Temmuz 1998 tarihli Hürriyet gazetesi  haberinden alıntı yaparak aktarıyorum.

“Teori kanıtlandı!

Rus bilim adamları, Kızılderililerin atalarının Altay Dağları ve Baykal Gölü arasındaki Tuva bölgesinden geldiğini kanıtladılar.

Rusya’da yayınlanan İzvestiya gazetesi “Tuva bölgesinde yapılan detaylı genetik araştırma, Kızılderililerin atalarının Tuvalılar olduğunu gösterdi” diye yazdı.(Tuvalar, Rusya Federasyonu’na bağlı Tuva Özerk Cumhuriyetinde yaşayan bir Türk halkı. Tuva’daki arkeolojik kazılarda Göktürklere ait pek çok kalıntı bulundu.) Amerika kıtasına ilk insanların 20-30 bin yıl önce Asya’dan geçmiş olduğu zaten biliniyordu. Ancak Kızılderililer ile Asyalılar arasında genetik bağlantılar bilimsel olarak kanıtlanamamıştı. Rus bilim adamları, ABD’de uygulanan Polemaraz zincirleme reaksiyonuyla Kızılderililerin genetik yapısını inceleyince teori, gerçek oldu.

 

Genetik İnceleme:

Rusya Bilimler Akademisi Biyoloji Profesörlerinden İlya Zaharov başkanlığında, Moskova ve Tuva Devlet Akademisinden altı bilim adamı, Tuva’nın kuzeybatısını araştırmaya karar verdiler. Kızıl kentine 350 km. mesafedeki Kara Hol Gölü kıyısına giderek buradaki göçebe halkı incelediler. Rus bilim adamları, genlerin, anne tarafından aktarılan mitokondrik DNA (mtDNA) kısmı ile ilgilendiler. Çünkü mtDNA, yalnızca kişisel bilgileri değil, ırk kimliğine ait bilgileri de içeriyor.

İnanılmaz benzerlik

Analizlere göre Amerikan Kızılderililerin de dört tip mtDNA (A,B,C,D) var iken, Sibirya halklarında B tipi eksikti. Böylece Sibirya, Amerika kıtasına en yakın Asya bölgesi olmasına karşın, sakinlerinin Kızılderililerin kardeşleri olmadığı belirlendi. Amerikan tipi mtDNA’ların en sık, Tuva halkında bulunduğunu tespit edildi. Prof. Zaharov çalışmalarını anlatırken, “Tuva’da çadırımıza 80 yaşlarında bir kadın girdiğinde, şaşakaldım. Tıpatıp bir Kızılderili idi. Doğru yolda olduğumuzu daha o zaman anlamıştım” dedi.

Çar da böyle belirlendi

Bolşevikler tarafından 1918’de kurşuna dizildikten sonra gizlice gömülen son Rus Çarı ve ailesinin Urallar da bulunan kemiklerinin, gerçekten Çar ve ailesine ait olup olmadığı da bu yöntemle belirlendi. Çar II.Nikolay ve ailesi, böylece geçen hafta resmi devlet töreni ile St.Petersburg’ da toprağa verilmişti. Bu yöntemin Çeçenistan savaşı sırasında ölen, ancak künyeleri bulunamayan ve tanınmaz haldeki Rus askerlerin kimliklerini tespitinde de kullanıldığı ifade edildi. ”

 

KIZILDERİLİ DİLLERİNDE TÜRKÇE KELİMELER

Dil bakımından benzerliğe gelince, bu insanların ayrı ayrı kıtalarda yaşamalarına rağmen aynı dili konuştuklarını belirten Stanford Üniversitesinden Joseph Greenberg, 12 bin yıl önce Amerika’ya yapılan başka bir göç dalgası ile gelen Kızılderili olarak adlandırılan bu insanların daha sonra Güneye doğru göç ederek, bugünkü Orta ve Güney Amerika topraklarına geçtiklerini kaydediyor.

Toplam 600 lehçeden oluşan Kızılderili lehçelerinin ortak büyük kütlesi Atabaşkan Kızılderililerinin dili. Bu dil Altay dillerinden.

Fransız dil bilimci Dumesnil, Kızılderili dillerinde Türkçeye benzer 320 kelime tespit etmiştir. Kızılderililer ve Türkler kitabının yazarı Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan ise araştırmaları sonucunda bu kelimelere 110 tane daha eklemiş. Prof. Dr Mecit Doğru ise İstanbul’da bir Türkoloji kongresinde 60’dan fazla yer isminin benzerliğine dikkat çekmiştir.

Daha ilginç olanı ise çift kelimelerin hem anlam hem de söyleniş bakımından gösterdiği benzerlikler! Mesela Arizonada ki bir beldenin Kızılderililerden kalma adı “Hava-Su” Hem anlam söylenişi aynı hem de “Hava/gök ve su” anlamına gelmekte. Peru’da da “su” kelimesi oldukça yaygın: Kolla Suyo, Kondu Suyu, Ande Suyu gibi.

İnkaların “Akkapana”sı biz de “ak-kapı”.  Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın kendi gözüne çarpan benzerliklerinden biri Meksika’da kaldığı bir mahallenin adı olan “Çapultepek” anlamı ise “Çalpulcu Tepesi”. Yine bunun gibi “Tepe Huan” da “Tepenin Hanı” anlamına gelmekte.

Bu tip çift kelimelerin benzerliği oldukça önemli. İsveçli Lenguist Prof. Swadesh’e göre, çift kelimelerin benzemesi halinde tesadüf ihtimali sadece birkaç milyonda bir!

 

Benzer Kelimeler

Kızılderililerde _ Türklerde;

Kin _KÜN (Göktürklerde _gün,güneş)
Hataa/Atea _ATA
Kan _KAĞAN
Uta/Uya/Utara _UTAĞ
Çinampas _ÇİÇEK
Kuç _ GÖÇ
Kayuka _KAYIK
İt-zcu-intli _İT, KÖPEK
Hkaz _KEZMEK(Gezmek)
Kuşkuş _KUŞ
Toos _TOZ
Yangi _YENGİ, YENİ
Te _DE (ek)
Kuççi/Kiçeeç _KİÇİ/KÜÇÜK
Raş/Naş _YAŞ
Yaşıl _YEŞİL
Kir _KİR
Çakira _ÇAKIR
Tano _TAMU (cehennem)
Tepe/Tepek _TEPEĞ(tepe)
Bire/Pire _ BİR
İg/İk _İKİ
Bas _BEŞ
Yax-Çıran _YILAN
Yokut _YAKUT
Ak_pana _AK-KAPI
Kapakto-kon _ERGENEKON
Aıtıl _İTİL (nehir, göl, deniz)
Yao-tl _YAĞI(düşman)
Tekun/Tokin _ TEKİN / TİĞİN (Eski Türklerde prenslere verilen unvan)
Dodohişça _ DUDAK
Tamazkal _ HAMAM (Temiz kal)
T-sün _ UZUN
Hogan _ HOPAN, Kerpiç ev
Missigi _ MISIR
Hu _ SELAM
Tete _ DEDE
Türe _ TÜRE, TÖRE
Atış-ka _ ATEŞ
Yanunda _ YANINDA
Aş-köz _ AŞ, YEMEK
Bir de Keçuaca var :

Tuka _ Tükür(mek)
Paku _ Bak/pak
Khapao _ Kaba
Ku _ Ko(mak) Koymak
Kaşa _ Kış
Kul’i _ Kül
Kal’ı _ Kalın
Kasa _ Kes (kesmek)
Tawga _ Tağ (dağ)
Khip-u _ ip
Çur _ Dur
As _ Az
La _ La,Le, İle (ekler)
Mi? _ Mi?
Tu/To _ Su

Bu örnekleri arttırmak mümkün ancak zaman içinde en az değişikliğe uğramış olanlara yer vermeyi tercih ettim.

 

KİLİMLER ve TAKVİMLER

Türk ve Kızıldereli Kilim benzerlikleri
Türk ve Kızıldereli Kilim benzerlikleri

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Benzerlikler dille sınırlı kalmıyor özellikle kilim desenlerindeki benzerlik şaşırtıcı.

Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın kilimlerdeki benzerliklerle ilgili bir anısı:

“New York da iken televizyondan, Kaliforniya’da düzenlenen “Güller Resmi Geçidi”ni seyrediyordum: otomobil ve kamyonetler renk renk desenler halinde güllerle donanmıştı. Çeşitli ülkelerin ve firmaların katıldığı bu şöleni Cher Huntley tek tek anlatıyordu. Bir takı “şimdi de Meksika Kızılderililerininki geçiyor” diye tanıtınca yardımcısı elindeki kağıdı işaret etti ve spiker de şöyle özür diledi: “Kızılderililerin değil, Türkiye Konsolosluğunun takısıymış! Desenler o kadar benziyor ki şaşırdım.”

Dokuma tekniğinin ilk olarak ne zaman ve nerede başladığı tam olarak bilinmese de hiç kuşku yok ki dokuma sanatı, genel bağlamda, Orta Asya’da başlamıştır. Bu bölgede yaşayan yerliler ki göç eden bu kabilelere Yörük ya da göçebe kabileler denilmektedir, büyük bir nüfus patlaması neticesinde Asya’nın batılarına göç edip kendilerine yaşamak için daha uygun alanlar aramaya başladıklarında göçebeler şiddetli hava koşullarına maruz kalmışlardır. Bu nedenle çadırlarını kurmak için keçi yünü kullanmaya başlamışlardır. Keçi yünü, koyun yününe nazaran çok daha uzun ve sıkıdır. Düz dokuma tekniği bu anlamda ilk defa göçebe tenteleri yapmak için kullanılmıştır.

Hayatta kalmayı başaran en eski pile halı Altay dağlarının Pazırık vadisindeki bir Sycthian prensinin mezarında keşfedilmiştir. İlk kez Sibirya’da bir Rus arkeolog tarafından 1947’de sergilenmiş ve şu anda da Leningrad’da ki Hermitage Müzesinde sergilenmektedir. Bu halı Türk çift düğümü ile dokunmuş olup metrekaresinde 347.000 düğüm bulunmaktadır. Boyutları 3,62 m2 olan bu halıya yapılmış olan incelemeler neticesinde İsa’dan Önce 5. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkmıştır. Pazırık, diğer ismiyle Altay halısı oldukça gelişmiş bir görünüme sahiptir ve bu sebeple de dokumacılığın uzun bir geçmişe sahip olduğunun kanıtı niteliğindedir.

 

MEKSİKANIN METRO KAZISINDA ÇIKAN BİNLERCE YILLIK “12 HAYVANLI” TÜRK TAKVİMİ

12 Hayvanlı Maya ve Türk-Takvimi
12 Hayvanlı Maya ve Türk-Takvimi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu muazzam taş eser 1481’de Aztekler tarafından yapılmış ve 1790 da metro kazısında ortaya çıkarılmıştır. 24 ton ağırlığındaki bu takvim vaktiyle Aztek ana tapınağının en tepesinde dururmuş. Yılların hayvan adlarıyla gösterildiği bu takvim Azteklerden önce Toltek ve Mayalarca da benimsenmiş. Tahminen M.Ö 353 yılında da Mayalardan Olmeklere geçmiş.

12 Hayvanlı Türk Takvimi, 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Kök Türklerde, Uygur Türklerinde, Tuna-Bulgar Türklerinde, İtil-Bulgar Türklerinde ve daha önceleri de büyük ihtimalle Hun Türklerinde kullanılmış olup, Türkler arasında çok yaygın bir sistem olmuştur. Kök Türk yazıtları, Uygur kitap ve hukuk belgeleri, Tuna Bulgarlarının yazıtları, Bulgar Hakanları Listesi bu takvimle tarihlendirilmiştir. Hatta, Manas Destanında ki bazı olaylar bile “12 Hayvanlı Türk Takvimi” ile tarihlendirilmiştir.

Türk Takviminde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme ‘Çağ’ adı verilir. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saattir. Her bir çağ ise sekiz ‘Keh’ten ibarettir. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 mart, Nevruz günü alınır. (21 Mart Kızılderili kültüründe de senenin başlangıcıdır.)

12 Hayvanlı takvim Çinlilerde olmakla birlikte en eski şekli Türklerde bulunduğundan, bizden onlara Türk kökenli Su-Çu hanedanlığı sırasında geçtiği tahmin edilmektedir.

Edouard Chavannes’in “Le Cycle turc des Douze Animaux [12 Hayvanlı Türk Takvimi]”, adlı araştırmasına göre Asya’da kullanılan 12 Hayvanlı takvim Türklere ait bir takvim sistemi idi ve Çinliler bu takvimi Türklerden almışlardı. Chavannes bu yüzden de araştırmasının adını 12 Hayvanlı Türk Takvimi koymuştur.

Meksika tarihinin klasik eserlerini yazan W.H.Prescott, 1874’de Maya ve Aztek takvimlerini incelerken, menşesini Tatar Türklerine bağladıktan sonra şu açıklamada bulunmuştur: ” Asya’da ki 12 hayvanın 4 tanesi Azteklerdekinin tıpa tıp aynısıdır. 3 tanesi çok benzer, fakat Asya-Amerika farkıyla ilgili hafif değiştirmeler olmuş; Aztekler de 5 bölüm ise boş bırakılmıştır. Bunların Türklerin bildiği fakat Meksika’da bulunmayan hayvanlardır. Bu kadar benzerlik hayal edilemezdi. Bir de hayvan – yıl sıralamasının aynen Türk takvimindeki gibi gittiğini de eklersek tesadüf olasılığı ortadan kalkar.

 

TÖRELER, ADETLER, DESTANLAR

Kızılderililerle Türkler arasındaki kültür benzerlikleri aslında oldukça fazladır. Tahsin Mayatepek ( Maya’arla Türkler arasındaki benzerliklere dikkat çekmiş ve Atatürk tarafından konuyu daha detaylı araştırması için Meksika’ya elçi olarak gönderilmiştir. (Ayrıca soyadının da oldukça Kızılderililerce kullanılan iki isimden oluşması oldukça ilgi çekicidir.), Azteklerin tıpkı Hunlar gibi doğan güneşe dönüp elleriyle bir dua işareti yaptıklarını anlatmış ve hala bu törenin Meksika yerlilerince uygulandığına dikkat çekmiştir.

9 rakamı Türklerde mukaddes sayı iken Mayalarda da 9 tanrı, tapınakların özellikle 9 basamaklı olmasından onlarda da mukaddes olduğuna bir işarettir.

Bilindiği gibi ülkenin ikiye ayrılması çok eski bir Türk geleneğidir. Her kısım başına bir yönetici bulunurdu. Yine eski zamanlardan beri Türkler “4 unsuru” (yer,ağaç,ateş,su) kullanır ve 4 unsura birer renk verip bunu coğrafyaya uygularlardı. Ak: Güney; Kara: Kuzey; Kızıl: Batı; Sarı: Doğu olarak tanımlanır hatta yer isimleri bile bunlara göre adlandırılırdı. (Akdeniz, Karadeniz, Sarı nehir.)

Göktürklerde ülke ikili Krallıkla idare edilirken, Dörtlü bölgelerde “Teğin/Tekin(prens)”  yönetici olurdu. Teğinler hükümdar ailesine mensup olurlar fakat makamlarına seçimlerle gelirlerdi.

Güney Amerika’da da bu 2’li ve 4’lü sistemin sık sık kullanılması Türklerle bağlantıları açısından önem taşımaktadır. İnka öncesi yönetimi ülkeyi 2’ye ayırır ve biri “kollasuyu” diğeri “Kuntisuyu” adını taşır. Oka-Arokan Kızılderililerinde de 4’lü bölümlerin başına “Togin/Tokin” geçer ve bu kişiler de soylular arasından seçimle başa getirilir.

Aztekler 4 yön için birer tanrı tanır ve her yöne bir renk verirler. Günümüzdeki Kızılderililer arasında da aynen eski Türklerde olduğu gibi bu renklendirme kullanılmaktadır.

İnkalar “cihanı fethetmek” üzeri kutsal “Kapatokon”dan kurtulup çıktıklarında başlarında 4 kardeş-prens vardır: Ayar Kaçı, Ayar Uço, Ayar Ança ve en büyükleri Manko Kapak.

Yucatan yerlileri (Olmek ülkesi), Doğu’dan “Büyük Deniz”den geldiklerine inanırlar ve “Tanrılar bize yol olsun diye denizi kurutmuştu” derler. Kimi Kızılderili efsaneleri, “yerin altından geldik” derken, kimi efsanelerde “gökten” ok merdivenlerle indikleri anlatılır. Bunların yanı sıra “Karanlıklar ve soğuklar arasından geçerek Kuzeyden geldik” ve “güneşin doğduğu taraftan” geldik diyen efsaneleri de mevcuttur.  Yılandan, Jaguardan türediklerini söyleyenlerin yanı sıra “kurt soyundan neşrettiklerini” ve büyük Tufanı bir kurdun haber verdiğini söyleyen destanlar da vardır. Türklerde olduğu gibi Kızılderililerde de Kurt (Bozkurt) yol gösteren rolünde göze çarpar.

Ergenekon ve Yaratılış Destanlarındaki Benzerlik

Efsanenin adı “Kapaktokon/Kapaktoko”, anlamı “Kapalıdan Çıkış”  Bizdeki “Ergenekon Destanı” ile hem ismen hem de içerik açısından benzemesi oldukça dikkat çekicidir. Ergenekon Destanı da “kapalı kayaların ve dağların ardından çıkışı” anlatmaktadır.

İnka efsanesine göre, Bir felaket milletin her ferdini öldürür fakat Manko-Kapak’ın atası “ATAU” kurtulur. Dışarıya çıkışı olmayan bir mağaraya sığınırlar. Burası “KAPAKTOKON” dur. Derken, tanrı “ER-AK-KOCA (İra Koca,Vira-koca)” onlara bir nur verir ve bununla kayaları eritip kurtla çakal arası bir yaratığın izinden dışarı çıkarlar, cihanı fethederler. Bu destanın Ergenekon’la benzerliği aşikardır.

Kırgız Türklerinin çok iyi muhafaza ettikleri Yaratılış Efsanesinde ki benzerlik;

“Kainat önceleri sadece suymuş ve bunun üzerinde Tanrı KARAHAN, yapayalnız uçarmış. Sonra KİŞİ’yi yaratmış, dünyalar yaratmak için lazım olan toprağı getirmesi için onu suların altına yollamış. Kişi Tanrıyı kıskanırmış ve getirdiği toprağın bir kısmını avurduna saklamış. Tanrı “Elindeki toprağı savur” diye buyurmuş ve “Toprak, büyü” demiş. Ancak bu toprakla birlikte Kişi’nin avurduna sakladığı toprak da büyümüş ve Kişi patlayacak olmuş, tükürmüş; adalar böyle doğmuş…”

Buraya kadar olan bölüm Kızılderililerin Yaratılış Efsanesiyle tıpa tıp aynıdır, sadece isimler farklılık gösterir. Toprak getirenin adı “MUDHAN”dır. Ancak bundan sonraki bölüm farklıdır: Türklerde Tanrı, Kişi’yi yerin dibine sürükler ve adı “YERLİK HAN” yani Şeytan olur. Tanrı bundan sonra insanoğlunu yaratır. Kızılderililerde ise göğe çıkış, orada “Gökler Tanrısı”nın karsını kıskanıp yeryüzüne fırlatışı, onu seven kuşların kanat gerip yere yumuşak iniş yaptıkları… şeklinde apayrı bir yol izler. Fakat baştaki bu benzerlik sosyal-antropolog Kroeber’in da dediği gibi şaşırtıcı bir benzerliktir.

Komançi Kızılderililerin atı edindikten sonra ölen şeflerini gömme adetleri (ata bağlayıp, 7 defa dolaştırıp ve atı yaktıktan sonra küllerini şefin cesediyle birlikte uçuruma atış ve kayalarla örtüş) Hunların defin merasimiyle örtüşmektedir.

 

Tören ve Kutlamalardaki Benzerlikler

Amerikanın toprakla ve ziraatla uğraşan Kızılderili kabileleri arasında dini ağırlıklı merasimlerle kutlanan mevsimlik bayramların başında Mart ayında “Yeni Yılın Başı” için yapılan kutlama törenleri ve şenlikleri gelmektedir.  “Yeni Yılın Başı” kutlamaları, “Eski yıldan yeni yıla geçişi, ölümden sıyrılıp yeniden dirilişi, kısırlıktan kurtulup yeniden üremeye dönüşü kutlamak” maksadıyla yapılmaktadır.

Yeni yılın başlangıcı olan Mart’ta kutlanan “Diriliş” kutlamaları ile ilgili Kızılderililerin yaptığı merasimlerde kabilenin yaşadığı köy veya kampın tam orta yerine uzun ve düzgün bir “direk” dikilir. New Mexico, Arizona ve California eyaletlerinde yaşayan Kızılderili kabileleri köyün orta yerine dikilen bu “direğin” kainatın “ekseni” olduğuna ve dünyayı yaratan “Bir”i temsil ettiğine inanırlar.

Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi, kabilenin Şamanı’nın “Gök Tanrı” olarak kabul edilen “Ulu Ruh”a (Great Spirit) daha çok yaklaşmak ve kabilesi için O’nun yardımını ve rahmetini talep etmek maksadıyla, bu düzgün “direğe” tırmanmasıdır. Dinî maksatlı bu merasimi yöneten Şaman’ın bu direğe tırmanması, mensubu olduğu kabilesini kötü ruhlardan ve onların sebep olabileceği hastalıklardan koruması, yeni yılda kabilesine bol mahsul bahşetmesi konularında görüşme talep etmek maksadıyla “Gök Tanrı”ya daha yakın olma amacı taşımaktadır. Direğe tırmanma merasimi Pueblo, Camella, Maidu Kızılderilileri gibi birçok kabile arasında oldukça yaygındır.

Amerika’nın Batısında, Kaliforniya toprakları içinde yaşayan Yurok Kızılderili kabilesi, “Mart”ta düzenlenen “Yeni Yılın Başı” merasimlerini özel olarak hazırlanan ve “Big House” (Büyük Ev) olarak adlandırılan yerde yaparlar. Amerikanın Delaware eyaletindeki Lenape Kızılderili kabilesi ve Cheyenne Kızılderilileri, yine “Big House” dedikleri yerde Yeni Yıl kutlamaları ile ilgili merasimleri eksiksiz yerine getirirler. Baharın gelişi ve tabiatın yeniden canlanarak hayat bulması ile ilgili merasimlerin yapıldığı “Büyük Ev”in dinî açıdan mistik bir manası vardır. Bu “Büyük Ev”in kendisi, Gök Tanrının yarattığı kainatı, onun dört köşesindeki “dört direği” ve üzerine oturtulan “kubbesi” Gök Tanrının kudretini, bu “Büyük Ev” in orta yerine dikilen “direk” ise, Gök Tanrının yer yüzüne koyduğu “ayağı”nın yerini sembolize etmektedir. Bu tip mevsimlik törenler hemen hemen bütün kabilelerde yapılmaktadır ve bütün kabilelerce Mart ayı yılın başı olarak kabul edi

Total
0
Shares
Comments 2
  1. Yazınızı zevkle okudum.Okurken kafamda oluşan ilk algı ,örf adet ve göreneklerimizi yavaş yavaş kaybettiğimizdi.Emperyalizmin dayattığı kimliksizlik sadece bizler için değil bütün ırklar için bir tehlike.Emperyalizm sadece parayı örf ve adetimiz yapmak istiyor.Bizde belki farkında değiliz ama onlara uyuyoruz.

Bir yanıt yazın
Önceki
Amerikan Uygarlıklarının Türklüğü

Amerikan Uygarlıklarının Türklüğü

Türkler’in ilk yerleşim yeri Orta Asya olarak kabul edilmektedir…

Sonraki
Kamlar (Şamanlar)

Kamlar (Şamanlar)

Kelime anlamı itibarı ile aslı ve Türkçesi Kam’dır, “Şaman” kelimesi ilk kez

İlginizi çekebilir