Atsız Ve Kısakürek le İlgili Doğrumudur ?

Anasayfa Sözlük Türkçülük Atsız Ve Kısakürek le İlgili Doğrumudur ?

5 yazı görüntüleniyor - 1 ile 5 arası (toplam 5)
  • Yazar
    Yazılar
  • #22270
    derebeyi35
    Katılımcı

    cumhuriyet devrinde kütlelere tesir etmiş iki isim..karizmatik iki isim.. ikisi de şair ve bilhassa ikisi de polemikçi.. polemikte çok usta iki kalem!.. cumhuriyet tarihinde meşhur polemikçiler vardır: nurullah ataç, nazım hikmet, peyami safa, hüseyin cahit yalçın, zekeriya sertel, falih rıfkı atay, ahmet emin yalman, hamdullah suphi, orhan seyfi; hatta yunus nadi, arif oruç; cumhuriyet evveline gidersek tevfik fikret, muallim naci, recaizade ekrem, beşir fuat, süleyman nazif… nihal atsız ve necip fazıl’ın kalem kavgaları ise; inandığından taviz vermemek , eğilmemek, bükülmemek esaslarına istinat etmekte bulunmuştur.. esasen kütleler üzerinde tesir etmek , kütlelere istikamet vermek gibi vasıfları; davalarına tam inanmaktan ve o davayı her türlü riziko ve tehlike pahasına da olsa müdafaa etmekten ileri gelmektedir.. ağızlarından çıkan sözü geri almamışlardır.. verdikleri söze sahip çıkmışlardır.. doğruyu çekinmeden , ürkmeden söylemişlerdir.. yükselttikleri seste ve dile getirdikleri davada daima yüksek bir seviye, bir inanç ve iman bulunmuştur.. işte onun için bu memlekette necip fazıl ve nihal atsız hayranları çoktur.. şimdi artık tarihe malolmuş bu iki şahsiyetle bu satırların yazarının görüşmesi, konuşması ve dostluğu uzun yıllar devam etmiş, her ikisiyle de arasında sayısız hatıralar vücud bulmuştur.. bugün ikisiyle de alakalı bir hatırayı hikaye etmek niyetindeyim.. 1960’lı yılların birindeydi.. necip fazıl bey’le bir aksam üstü meserret kıraahathanesinden çıkarak kadıköy’e geçmek üzere karaköy iskelesinden kalkan vapura girdik .. tam vapura ayak bastığımız anda kapıya yakın bir koltukta nihal atsız’la karşılaştık.. ben onları tanıştırmaya hazırlanırken bir de baktım onlar tokalaşıyorlar, birbirlerinin hatırını soruyorlar.. koltuklara yerleştik.. ikisi arasında bir diyalog başladı.. ta kadıköy’e varıncaya kadar.. memleketin içinde bulunduğu şartlardan tutun da; gençliğin, maarifin, siyasetin ahvaline dair görüşlerini ortaya koymaktan geri kalmadılar.. teşhis ve hükümde ekseriya birleşiyorlardı.. ben lafa girmiyor sadece dinliyordum.. bu iki karizmatik şahsiyetin 15-20 dakikalık konuşmasında dikkatimi çeken şey; birbirlerine karşı gösterdikleri nezaket ve ciddiyet tavrı idi.. necip fazıl , yanında kim olursa olsun, ister milletvekili ister bakan ister iş adamı ve büyük şair, daima üst perdeden, hakimane bir eda ile konuşurdu karşısındakine tahakküm etmek itiyadında idi.. fakat nihal atsız’la görüşürken son derece nazik, mültefit ve saygılı davranıyordu.. nihal atsız’ı da bilirim: karşısındakine iltifat etmek , onun hoşuna gitmek gibi kavramlara o da yabancı bulunurdu.. dalkavukluk , riyakarlık nedir bilmezdi.. doğruyu dobra dobra söylerdi.. karşısındakinin alınıp alınmayacağını düşünmezdi… sıradan adamlarda görmeye alıştığımız tavır ve tezahürler cevherli veya karizmatik şahsiyetlerde zuhur etmiyor.. yahut sivrilmiş kendini ispat etmiş şahsiyetlerdeki fazlalıklar, nakiseler pek göze batmıyor.. bu noktada adamın kadrini adam bilir, sözünü hatırlamak mı gerekir; yoksa dava adamı dava adamını tanır, diye mi düşünmek lazım gelir, varın siz karar verin… birisi maddi unsurları da ön planda tutan milliyetçiliğin alemdarı idi.. diğeri de hem maddi hem manevi unsurları bir arada düşünen bir milliyetçiliğin takipçisi idi .. bu iki adamın ilim fikir sanat ve aksiyon sahalarındaki hususiyetleri , bunlar hakkındaki değerlendirmeler şahıstan şahısa değişebilir.. her halukarda bu iki adam önemli iki adamdır.. gerçeğin kendisi budur… bir gün ikisinin de fikri ruhi portresini çizmek fikir ve inançlarını topluca tahlil etmek, tarif etmek kısmet olursa gene bu satırlarda okuyabilirsiniz .. aziz okuyucularım… KAYNAK >yeni şafak >Osman AKKUŞAK

    #26139
    derebeyi35
    Katılımcı

    Kaynak yeni safak oldugu icin dogrulugnu sordum .

    #26140
    derebeyi35
    Katılımcı

    Üstad’ın Gözünden Bir Irkçının Portresi: Atsız
    ÜSTAD’IN GÖZÜNDEN BİR IRKÇININ PORTRESİ: ATSIZ
    Gelelim Nihâl Atsız’a…
    Sene 1950… Büyük Doğu idarehanesine gelmiştir. O zamana kadar tanıdığım ve yüzyüze geldiğim biri değil. Yalınız koyu ırkçılığı ve (Hitler) vâri sağ kaşı üzerine uzattığı saçlariyle (karikatür)leştirdiğini bildiğim, Dr. Rıza Nur yetiştirmesi bir adam… Peyami Safa onun için, Nâzım Hikmet’e koyduğu teşhis ile “tam bir ahmak!” derdi:
    – Havası, esprisi, mizaç renkleri olmayan biri…
    Konuştuk. Büyük Doğu’ya hayranlığını ve hele “îdeolocya Örgüsü”ne diyalektiği bakımından büyük alâka duyduğunu belirtti. Onunla komünizma ve belli başlı bir şahsa düşmanlık mevzuunda birleşiyorduk; fakat bu (antitez)lere karşılık asıl (tez) bahsinde apayrıydık. O, Türkçülük hissinden geliyor, bizse İslâm fikrinden yola çıkıyorduk. O, ideolocyalaştırılması imkânsız bir duygunun adamıydı; bizse her hissi potasında eriten bir düşüncenin bağlısı…
    Bir gün onu evime çağırdım. Tam bir nefs ve dünya muhasebesine girişelim diye… Yanına iki arkadaşını alıp geldi: Fethi Tevetoğlu ve Nurullah Banman… Sabaha kadar konuştuk. Kafa ve ruh çilesine sahip bir insan olmaktan çok uzak göründü bana… Bir milletin hayrı diye bir dâva olamazdı. Ancak bütün insanlığa dağıtımı kabil, beşeriyet çapında bir dâva…
    Ona sordum:
    – İslâmiyet hakkında ne düşünüyorsunuz? Hemen cevap verdi:
    – Milletimin dinidir; hürmet ederim!
    – Ya milletinizin dini Şamanlık olsaydı?..
    İslama böyle bir iltifat, onu topyekûn reddetmekten beterdi. Kıymet, millete verilmiş ve İslâm tâbi mevkiine düşürülmüş oluyordu. Halbuki biz, Türk’ü müslüman olduğu için sevecek ve müslümanlığı nispetinde değerlendirecek bir milliyetçilik anlayışı peşindeydik ve bu anlayışa “Anadoluculuk” ismini veriyorduk. Bir konferansımızda, 15 yıl sonra söyleyeceğimiz gibi, “eğer gaye Türklükse mutlaka bilmek lâzımdır ki, Türk müslüman olduktan sonra Türktür!” tezini güdüyorduk.
    Nihâl Atsız’ı budalalığı ve ezberci kültürü içinde son derece sığ bir insan olarak böylece yaftaladıktan sonra, onunla ortak olduğumuz nefret kutupları üzerinde 1950 ve 1958 Büyük Doğu’larında bazı yazılarını da neşrettik. 1958 Büyük Doğularında beni, Adnan Menderes’in sermayelendirdiğini zanneden Nihâl Atsız, isminin imlâsını Etnan Bey diye yazdığı Adnan Menderes’in güya bize yağdırdığı nimetlerden pay istediğini bana mektupla bildirmeye ve yazılarına ödenen paranın azlığından şikâyet etmeye kadar gitmiştir.
    Onunla asıl ayrılığımız ve karşılıklı nefrete kadar giden aykırılığımız, ismine ihtilâl dedikleri 1960 gece baskınından sonradır. Hadisenin ikinci günü telefon başındayım ve onunla konuşuyorum:
    – Atsız, ne dersin bu hâllere?
    – Ne diyeceğim, pekâlâ derim. Seni hâlâ tevkif etmediler mi?
    – Niçin tevkif etsinler beni?
    – Şeriatçiliğinden ve Etnan Bey’e bağlılığından ötürü…
    – Ya seni niçin tevkif etmiyorlar?
    – BEN DİNDAR DEĞİLİM Kİ!..
    Telefonu nefretle yüzüne kapattım ve ölünceye kadar yüzünü bir kere bile görmedim.
    İhtilâlden sonraki Büyük Doğu’lar ve bütün Anadolu’yu telgraf hatları gibi ören konferanslarım, onun temsil ettiği, ruhî muhteva dışı posa Türkçülüğünün iflâsını bana gösterdi; ve Nihâl Atsız Bey, “Ötüken” ismiyle çıkardığı dergide Kâinatın Efendisine, hiç bir rezilin kullanamıyacağı sövme kelimeleriyle saldırırken, O’nun ümmetinden en hakîr fert olmanın üstüne şeref tanımayan beni de ihmâl etmedi ve şahsî hayatıma ait türlü iftiralarla lekelemeye davrandı. Nihayet, davasının, türlü sulandırılma ve diriltilme tecrübelerine rağmen silinen izleriyle beraber hiçbir iz bırakmadan silinip gitti.
    Bir gün büyük Doğu neslinin pırıltılı neşterini saplayacağı ümidini muhafaza ettiğimiz “Babıâli” ufunetini göstermek için bu kadar misâl yeter.
    Türkiye’nin birbuçuk asırdır beklediği gerçek ruh ve kültür ihtilâli, önce “Bâbıâli”nin millileştirilmesi, ahlâkîleştirilmesi ve temel görüşe oturtulmasiyle başlayacaktır.

    #26141
    derebeyi35
    Katılımcı

    Kisakurekin Atsiz Hoca ya boyle kindar yazilari varken bu hikayenin dogru olma olasilgi nedir

    #26142
    sakiralp
    Katılımcı

    İkisi de her şeyden önce bir devdir. Biri kalemiyle maddeyi devleştirirken bir diğeri maddeyi manaya ustalıkla köle etmiştir. İkisinin de ortak noktası milleti milli bir şekilde yükseltmektir. Yalnız memlekette bu kadar köhnemişlik varken @DELİEFE  kandaşımızın attığı yorumda ki yazı   Kısakürek de bir bit yeniği aratır. Bu gün Kısaküreğin yolundan gidenler açık bir şekilde Atsız Ata’ya düşmanlık gütmektedirlerde.

5 yazı görüntüleniyor - 1 ile 5 arası (toplam 5)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.