kutlualtay

Oluşturulan forum yanıtları

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25263
    kutlualtay
    Katılımcı

    Ayrıca Afşar Nâdir Şâh, Türklüğün en büyük hükümdârlarından biridir ve kendisi de Türk olmakla gurûr duyardı.

    #25262
    kutlualtay
    Katılımcı

    Osmanlı pâdişâhlarının tamâmı Türk olduğunu bilir ve söylerdi. Ayrıca son Buhâra emîri olan Âlim Han, Fars özentisi olan, emîrliğin resmî dilini Farsça yapan, Türkçe eğitimi yasaklayan, son süreçte de Osman Hocaoğlu’nun devrimci hareketi ile emîrliğini kaybedip, Buhâra Halk Cumhûriyeti kurulunca, Bolşeviklerle işbirliği yapan bir hâinden başka bir şey değildir.

     

    #26854
    kutlualtay
    Katılımcı

    Türk-İslâm sentezi ya da düşüncesini, millî İslâmcılık olarak nitelemek gerekir. Ama cumhûriyet devrinin yapısından dolayı özü İslâmcı olan bu anlayış, İslâmcı adını kullanmaktan çekinmiştir. Ancak ne olursa olsun, dogmatik bir yapı ile bir düşüncenin bir arada bulunması, düşüncenin dogmatik yapı karşısında zayıflaması sonucunu doğuracaktır. Zâten olan da bu şekilde gerçekleşmiş ve Türk millîyetçiliği, İslâmcılık karşısında gerilemiş ve İslâmcılığın millî bir kolu hâline gelmiştir. Ancak millîyetçi tabanın önemli bir kısmı, daha da ileriye gidip, tamâmen İslâmcılık içinde erimiştir.

     

    #24259
    kutlualtay
    Katılımcı

    Osmanlı, Türk müdür? Eğer Osmanlı, Türk değilse, Türk târihi olmadığı gibi Türk diye bir şey de yoktur.

    Osmanlı’ya yapılan saldırı ve eleştiriler üzerinden buna yanıt verebiliriz:

    1. Devşirme politikası: Devşirme politikası, temeli Abbâsîlerde atılan ve Gazne Türkleri ile Selçuk Türklerinin geliştirdiği gûlam sisteminin geliştirilmiş versiyonudur. Kaldı ki, devşirme sistemini geliştiren de Afşar Türkmenlerinden Çandarlı Halil Paşa’dır. Bununla birlikte devşirme sistemi diyemesek de, Türk olmayanların devlette üst makâmlara getirilmesi, maâlesef Türk târihinin tamâmında sık görülen bir durumdur. Hun, Göktürk ve Uygur dönemlerinde Çinliler, Soğdlar (İrânî); Selçuklularda Farslar, Arablar; Çingis hânedânı döneminde Çinli, Soğd, Ermenî, Fars, Gürcü, Süryânî gibi devlet görevlileri üst makâmlara gelmiştir. Hulagu Han’ın oğlu Abaka Han döneminde vezîrlik makâmında oturan ünlü Reşîdüddîn bir Yahûdî idi.

    2. Türkmen katliâmı: Osmanlıların, başta Alevîler olmak üzere Türkmenlere yönelik katliâm yaptığı sık sık söylenir. Ancak bunun Horasan Mezheb Savaşları kadar büyük olmadığı ortadadır. Elbette, var olması bile çok kötüdür. Ayrıca bu olaylar, isyânların bastırılması sırasında yaşanmıştır. Bununla birlikte Şâh İsmâil’in Sünnî Türkmenlere (Ak Koyunlular) ve Özbeklere; Özbeklerin Şiî / Alevî Türklere ve Hazaralara yaptıkları çok daha büyük çaplı ve kanlıdır. Ayrıca Türk târihinin geneline bakarsak, Motun Yabgu’nun (Mete) Yüe-Çi’lere yaptıkları; Köl Tiğin’in Dokuz Oğuz katliâmı; Kumanların Peçenek soykırımı; Çingis Kağan’ın Merkit ve Naymanlar ile baş eğmeyen Türk boylarına yaptıkları; Emîr Timur’un başta Alevî/Şiî Türkmenler olmak üzere Kara Koyunlu ve Celâyirlilere yaptıkları ortadadır.

    3. Türklerin aşağılanması: Osmanlı’da bilindiği üzere birçok devşirme kökenli şâir “Etrâk-ı bîidrâk” ifâdesini kullanmıştır ki, anlamı “idrâksiz Türkler” demektir. Elbette bu büyük bir hakârettir. Ancak bunun dışında Hâfızî’nin yazdığı söylenen “Baban bile olsa Türk’ü öldür” şeklindeki saçmalık, tamâmen uydurmadır. Bir kere tercüme olduğu söylenen bu şi’rin aslı nedense ortada yoktur. Ayrıca Hâfızî’nin dîvânında da böyle bir şi’r yoktur. Bunun dışında Bâkî’nin de Türkleri aşağılayan şi’ri olduğu söylenmekte ama dediğim gibi onun da dîvânında böyle bir şi’r bulunmamaktadır. Ama ünlü Sâfevî dâisi olan, ozan Pîr Sultân Abdal’ın “Zaman” adlı şi’rinde “Türk değil mi şu âlemin eşeği / Eşek değil belki itten aşağı” demektedir. Dileyenler, 1943 yılında basılan ve Abdülbaki Gölpınarlı ve Pertev Naili Boratav ikilisinin hazırladığı “Pir Sultan Abdal” adlı kitâbdan tamâmını okuyabilirler.  Ayrıca Osmanlı, kendisini her zaman Türk olarak görmüş ve bunu söylemiştir. Ünlü Boşnak devşirmesi târihçi Gelibolulu Âli, “Künhü’l-Ahbâr” adlı eserinde Kânunî Sultân Süleymân Han’ın ünlü sadr-ı âzâmı Pargalı İbrâhim Paşa’yı son noktada Türklüğe hakâret ettiği için öldürttüğünü söylemektedir. Bununla birlikte ilginç bir şekilde Osmanlı döneminde Müslümân olan Arnavûdlar ve Boşnaklar arasında Türk=İslâm algısı vardı. Dolayısıyla Türklüğe hakâret eden bir devletin böyle bir algı yaratması imkânsızdır. Öyle ki, 1902-3 yıllarında Mitroviçe Arnavûdlarının ayaklanması sırasında Arnavûdların Osmanlı ordusuna saldırırken “hakikî Türk biziz” demeleri oldukça ilginçtir. Birkaç devşirme şâir üzerinden 600 küsûr yıllık bir hânedânı suçlamak yanlıştır.

    4. Türkçe’nin küçük görülmesi: Osmanlı döneminde özellikle resmî evrâkta oldukça ağır bir dil kullanıldığı ve Arabça-Farsça etkisinin çok yoğun olduğu gerçektir. Ama aynı durum, Osmanlı’nın çağdaşı olan diğer Türk-İslâm devletleri için de geçerlidir. Bu konuda Şâh İsmâil’in Türkçe şi’rleri bir önem ifâde etmez. Zîrâ Kânunî’nin Muhibbî adıyla yazdıkları da oldukça açık bir Türkçe’dir. Bununla birlikte Selçuklu döneminin devlet işleri için idârî dil, Farsça iken Osmanlı’da her zaman Türkçe olmuştur.
    5. Yabancı kadınlarla evlilik: Öncelikle belirtelim ki, Osmanlı’nın ilk 10 pâdişâhından 8’i Türk’tür.

    Buna göre; Gâzî Ertuğrul Beğ’in annesi, Kayı boyundan Hayme Ana’dır.

    Gâzî Osman Beğ’in annesi, Kayı boyundan Hayme Hatun’dur.

    Gâzî Orhan Beğ’in annesi de Kayı boyundan Malhon Hatun’dur. Bu isim, Âşık Paşaoğlu târîhinde ve Neşrî târîhinde, bu şekilde geçer. Oruc Beğ Târîhi’nde “Râbîâ Hatun” olarak, Rüstem Paşa Târîhi’nde ise Bâla Hatun olarak geçer.

    Şehîd 1. Murâd Han’ın annesi, sonradan Nilüfer adını alan Holofira isimli Rûm’dur.

    Yıldırım Bâyezid Han’ın annesi de, Rûm kökenli olan Gülçiçek Hatun’dur. İsmâil Hakkı Uzunçarşılı’nın Büyük Osmanlı Târîhi’nde Gülbahar Hatun adıyla geçer.

    1. Mehmed Han’ın annesi, Germiyanoğlu 2. Yâkûb Beğ’in kızı Devletşah Hatun’dur. Avşar boyuna mensûb olan Devletşah Hatun, aynı zamanda Celâleddîn-i Rûmî’nin oğlu Sultân Veled’in kızı Mutahhara Hatun’un soyundan gelmektedir.

    2. Murâd Han’ın annesi, Emîne Hatun’dur. Dulkadiroğlu Nâsıreddîn Mehmed Beğ’in kızı olan Emîne Hatun, Avşar boyundandır.

    Fâtih Sultân Mehmed Han’ın annesi Hûmâ Hatun, Çandarlı Türkmenlerindendir.

    2. Bâyezid Han’ın annesi olan Gülbahar Hatun, Dulkadiroğlu Süleymân Beğ’in kızıdır ve Avşar boyundandır.

    Yavûz Sultân Selîm Han’ın annesi olan Ayşe Hatun, Dulkadiroğlu Âlâ’üd-devle Bozkurt Beğ’in kızıdır ve Avşar boyundandır.

    Kânûnî Sultân Süleyman Han’ın annesi olan Ayşe Hafsa Sultân ise Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızıdır ve Çingis Kağan’ın soyundan gelmektedir.

    Diyebiliriz ki, Osmanlılarda yabancı kadınlarla evlilik, Kânunî ile başlamıştır. Peki, Türk târihinin genelinde nasıldı? Meselâ Akkoyunlu Uzun Hasan Beğ, Trabzon’daki Kommenos hükümdârı olan 4. Yuhannes’in kızı olan Theodora Megale Kommenos ile evlenmiştir. Sâfevî şâhları içerisinde de yabancılarla evlenen çok sayıda şâh bulunmaktadır. Ayrıca Hun ve Göktürk dönemlerinde Çinli prenseslerle evlilik, oldukça yaygındır. Ünlü İ-çing Katun, Doğu Göktürklerinin son beş kağanının eşi olmuştur. Hulagu Han’ın eşi Dokuz Hatun da Nestûrî idi. Bâzı kaynaklara göre ise Nestûrî Süryânî idi. Diyebiliriz ki, yabancı kadınlarla evlenmeyen Türk hânedânı yoktur.

    Dolayısıyla Osmanlı hakkında yöneltilebilecek bütün eleştirileri, diğer Türk hânedânları da gerçekleştirmiştir. Bu yüzden Osmanlı, Türk değilse, hiçbir hânedân Türk değildir.

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)