Erdemlilik Öğretisinin bâzı terimleri-1

Anasayfa Sözlük Felsefe-İnanç Erdemlilik Öğretisinin bâzı terimleri-1

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27410
    erdemlilik
    Katılımcı
    (Devâmı gelecektir…)

     

    Erdemlilik yolunda olanların kendi aralarında kullandıkları bâzı terimler:

     

     

    Belbağı= Kemer, kuşak. (Kırgızcası= Bilboo) Mânevî olarak ise: “Bu belbağını bağlıyorum. Çünkü, bu yola bel bağlayıp andalarıma güvendim. Onların da bana bel bağladığını, güvendiğini biliyor, bunun sorumluluğunu taşıyorum.” Erdemlilerin kıyâfetinin üzerine bağlanan kuşak türü.

    Turna= Mecâzî anlamda Erdemlilerin teknolojik iletişim araçları. Telli turnalar (ev telefonu, fax) ve telsizler (mobil) vardır. Telli turnaların nesli tükenmektedir.

     

     

    Yaşa!: Mecâzî olarak: “Erdemli yoldaşım! Sana katılıyorum. Seninle aynı düşüncedeyim, doğru yolda olduğuna inanıyorum. Bu yoldan caymaman, bu yoldan ödün vermemen için önce yaşaman gerektiğini biliyor ve seni destekliyorum. Yaşamalısın.” Kısacası, bizim âmin sözcüğüne ihtiyâcımız yok. “Kutlu olsun!” anlamındaki “Alaş!” sözcüğü de âmin anlamını her zamân karşılamıyor.

     

     

     

    Desinlerci= Bir Erdemsiz türü. Toplum kendisinden söz etsin, kendisi için bir şeyler desin derdindedir. Bütün davranışlarının kökeninde, bir gün kendisinden söz edilen bir kimse olma hayâli vardır. Bu kişi, gündemde olmak için garip davranışlar sergilemekten çekinmez. Kendisini göstermek, yüceltmek için Erdemli kimseleri karalamaktan geri durmaz. Onun hakkında bir şeyler desinler de, ne derlerse desinler. Yeter ki kendisi gündemde kalsın. Desinlerci tanımı için Onbaşılarımızdan Karaalioğlu Aytekin Alpaslan andama teşekkür ederim. Sözcüğü ilk defâ ondan duymuş beğenmiştim. Karadeniz’de, sık olmasa da işlemekte olan bir sözcükmüş.

     

     

     

    Eren= Erdemliliğin bütün ilkelerini, niteliklerini büyük bir içtenlikle özümsemiş ve gerçek hayâta uygulamış üstün kişi.
    Ermez= Erdemlilerin duygularına eremeyenler. Erdemlilerin bütün ilkelerini, niteliklerini bilse, bunların; toplum, gündem ve koşullarla olan bağlantılarını, ilkelerin belirleniş nedenlerini algılayacak kadar yüksek zekâ düzeyinde olsa bile, Erdemlilerin duygularına eremeyen kimsedir. Erdemlilerin neden böyle yaşadıklarını bilir, ama onların duygularını, sevinç ve üzüntülerini anlamsız bulur, hissedemez. Erdemlilerle duygudaşmış gibi davranabilir. Bu yüzden Yama (münâfık) olmaya en eğilimli kimselerdir.

     

     

    Kan Emici=Yamaların (münâfıkların) bir çeşididir. Erdemlilerin kanına uymadıkları halde, onların kanından geçinen, bu yüzden de Erdemli kanıyla beslenen Erdemsiz türüdür. Ancak Erdemlilik Öğretisindeki 9 İM’e ister istemez uyum sağlayamayacakları için kendilerini ele vereceklerdir.

     

     

     

    Tin Emici= Bir işin hep kötü tarafını gören kimseler. Kötümserlerden farklı olarak, Tin Emiciler, başkalarının yaptıkları işlerde de hep kötü tarafı görüp, daima yıkıcı eleştiride bulunurlar. İyimserlik İmi’nin tanımladığı üstün Erdemlinin tam zıttıdır. Tin Emiciler, iyimserlerin enerjilerini emen bir tür anti-madde gibidir. Onları uzaklaştırmak gerekir.

     

     

     

    Bilmez: Erdemli diye adlandıramayacağımız, ancak “Erdemsiz” diye nitelendirmenin de yanlış ve uygunsuz olduğu kimselerin ortak adıdır. Erdemsiz diyemeyiz. Çünkü içinde bulunduğu ortamın koşulları gereği; içinden geçenlerin, öz duygularının ayırdına varamamış, bu duyguların adını koyamamış olabilir. Özellikle aile, toplum baskısı nedeni ile, gerçekte anlamsız bulduğu birtakım zorunluluklara katlanmak, içine kapanmak durumunda kalabilir. Ülküsüzlüğün ülkücülük; gericiliğin, yobazlığın ilericilik; başıbozukluğun birlik; gevşekliğin ciddiyet; atarlılığın ise yırtıcılık diye satıldığı bir ortamda yalnız, kimsesiz kalmış olabilir. Bütün gün eğilip eğilip kalkarak gerçeklerden kopmayı, ezik dilenciler gibi avuçlarını açarak Tengri’den armağanlar dilenmeyi, korkaklar gibi başını eğip secdeye kapanmayı ibâdet diye satmış olabilirler. Kısacası, yerler Akbars’ın gereksinim duyduğu karla örtülü olabilir. Böyle bir ortamda el uzatılmamış, yol göstereni olmamış bir kimseyi Erdemsiz diye nitelemek, Erdemli bir kimsenin üstün kişiliğine aykırıdır. Erdemli bir kişi, Akbars İmi’nin “Özünü bil!” yasası gereği önce özünü, sonra karşıdakini (özgeyi) anlamakla, karşıdakinin gönlünden geçenleri okumakla yükümlüdür. Öyleyse, “Bilmez” kişiyi; daha yeni yeni ışkın veren kırılgan bir ağaç gibi görmek gerekir. Bu kırılgan ağacı sulayıp besleyeyim derken; azgın dalgalar gibi, gökten inen seller gibi bilgi saldırısında bulunmak, kaş yapayım derken göz çıkarmaktır. Ona gerçeklerin tümünü birden anlatmaktansa, bilgelikle yüklü ak bulutlar gibi usul usul yağmak gerekir. Yayımcılar ile büyücülerin bu yüksek algı düzeyine erişmeleri dileğiyle.

     

     

    Yenisey= Mecâzî anlamda Türk coğrafyasının (Türk organizmasının) kan damarları.

     

     

     

    Dar= Erdemlilerin az, Erdemsiz yığınların ise çok olduğu yer. Veyâ Erdemliliğin az olduğu durum, ortam. Böyle bir ortamda Acun ıssızlaşır. Yaşanılasılığı biter. Eğer Erdemliler çok olsa idi; imece, birlik ve yardımlaşma da çok olacağından herhangi bir maddî ve mânevî sıkıntıya girilmezdi. Bu yüzden, darda olan, darda bırakılan bir Erdemli kendisini köşeye sıkışmış gibi hisseder.

     

     

     

    Özüne tapan Kürşadımsı: Erdemli atalar ile sürekli kavga hâlindedir. Kürşadımsı eniğe göre Atatürk; yıkılması, saygınlığının azaltılması gereken bir engeldir. Çünkü kendisi ne Erdemli atamız kadar soyu temiz, ne zekî, ne öngörü yeteneğine sâhib, ne akıllı, ne de çekicidir. Atatürk’ün aksine, Erdemsiz Kürşadımsı’nın yüzünden pislik akar. Suratı bir kurbağanınkinden, bir çöl fâresininkinden farksızdır. Bu yüzden, ona soytarılıktan daha uygun meslek yoktur da, kendisi kağanlığa yeltenir. Erdemsiz Kürşadımsı, doğrudan Atatürk’e saldırmayı göze alamayacak kadar da korkak olduğundan, Atatürk’ün çevresinde olup O’nun kadar üstün olmayanları önplâna çıkarıp kendince O’nu yıpratmaya çalışır. Hattâ kimi zamân O’na Gazî Mustafa Kemal diyerek, güyâ O’nun yanında olduğu izlenimi yaratmak için boş yere çabalar. Bu gibi yollarla; Atsız gibi kutlularımızı, kendi iğrenç emelleri için kullanmaktan çekinmez. Ancak bilmez; Kürşadımsı, aslâ Gökbörü olamayacaktır. O kendisini zekî zanneden bir tilkidir. Gökbörü postuna girerek, Erdemlileri aldatabileceğini düşünür de aldanır durur. Çünkü; Kürşadımsı, parayla veyâhûd gece gündüz kitaplara gömülerek elde edilemeyecek, dünyânın en değerli mefhûmundan yoksundur: Erdem! Erdemliler, onun postunu yer bezi olarak kullanır.

     

     

    Hancı= Kalıcı olan sistem, örgü, dizge. Giriş ve çıkış kapısı vardır. Yolcu=Sistemin giriş kapısından bir veri olarak girer, sistemde işlenip bilgi şeklinde çıkar. Eğer sistemin kalıcılığına faydada bulunuyorsa, sistemde kalması dâimleşir. Yoksa, sisteme yabancıdır.

     

     

    Sancı= Yeni bir doğuma, taze ışkınlara alâmet olan, hayra yorulması gereken. Erdemlilerin kötü geçen her ânı, aslında güzel günlerin sancılarından başka bir şey değildir.

     

     

    Gönül= Bilinçaltı. Kendisine söz geçirilemeyen, fakât kendisine mecbûren uyulan. Erdemliler bu yüzden, gönüllerini bilinçleri ile sarmalamak için ibâdet ve telkin kullanırlar.

     

     

     

    Çöl= Mecâzî anlamda, yokluk, anlamsızlık, isteksizlik bitkinlik sâhibi varlıklar yetiştiren ortam. İnsâna karamsarlık duygusu verir. Hayâtının merkezine karlı dağlarla ve çam ormanları ile kaplı Ötüken’i değil de, çöl develeri ve kum fırtınaları ile dolu güney bölgeleri yerleştiren kimseler karamsardır, yenilmeye tutsaktır.

     

    Çölde, Ak Bars yetişmez. Özüne saygılı Ak Bars, karlı dağları sever. Çölde ezik kertenkeleler ve gerici çöl develeri yetişir.

     

     

     

    Çöl devesi= Gericiliğin simgesi gibidir. Geviş getirmesi, atların aksine yavaş olması.

     

     

     

    Kar= Özsaygının zemînini oluşturan etmenler ve ortam. Meselâ birisi, kar tânelerinin, her kar tanesi kristalinin diğerinden farklı olup, birlik olduklarında koca çığlar oluşturabilme yeteneğine dâir bilinçtir. Özsaygının yaşam alanı. Ak-bars= Kar leoparı.

     

     

     

     

    #29054
    aycan
    Katılımcı

    “Bilmez” teriminin açıklamasında kullanılan “Bütün gün eğilip eğilip kalkarak gerçeklerden kopmayı, ezik dilenciler gibi avuçlarını açarak Tengri’den armağanlar dilenmeyi, korkaklar gibi başını eğip secdeye kapanmayı ibâdet diye satmış olabilirler. ” cümleleri ne kadar içtendir? Türk’ün erdemlilik yolunda illa sizin tanımızdaki içinizde büyüttüğünüz Tanrı’ya mı inanması gereklidir? Erdemli bir Türk tüm inanç sistemlerine ve ibadetlerine saygı göstermemeli mi? Göstermeyecek ise Erdemlilik takımı ongunlarından Birlikçiliği neden kabul ettiniz? Türk müslüman kişisinin dua etme biçimi, Tanrı’yla olan muhabbeti ve öğretileri yerine getirme şekilleri niye sizleri rahatsız etmektedir? Yani müslüman kişi sizler için erdemsiz midir, o halde Fatih’i Alparslan’ı ata olarak saymamakta mısınız, Yunus Emre, Hacı Bektaş sizin için bir değer ifade etmez mi? Kafamı kurcalayan şu sorulara cevap verirseniz sevinirim.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.