Luviler

Bir toplumun kendine özgü, diğerlerinden keskin ve ya büyük farkla ayrılan dili, kültürü, yazıyı ve diğer bunlar gibi ırkı oluşturacak özelliklere ulaşması için YALITIM durumunda uzun bir zaman gerektir. Dünyanın en özel, diğerlerinden keskin fark eden ırk özellikleri olan toplumların, sırf uzun bir yalıtık geçmiş yaşadığıyla doğal olarak karşılaşıyoruz. Antik ve ya oryantal çağda yaşayan kavimleri araştırırken, bu nesne, tarihçinin yol kılavuzu olmalıdır. Ne yazık ki, bugün tarihçilerimizin çoğu oldukça kaba, oldukça mantıksız ve oldukça komik bir bilgisizlikle Anadolu’nun eski tarihine bakmakta, akılları almadığından üzerinden geçmekteler. Çoğu tarihçilerimiz eski Anadolu uygarlıklarını kökten Türk saymayıp “yok olmuş” ve ya “Hint-Avrupa” kavimleri diye kabul ediyorlar. Bilmediğin bir nesneyi “yok olmuş” deyip yakanı kurtarabilirsin, ama doğru düzgün öğrenilmemiş kavim hakkında “Hint-Avrupa kökenli” deyip de nasıl geçmek olur? E şimdi Avustralya’da bir Aborijen aşiretin ne olduğu belli olmasa Hint-Avrupalı mı sayılmalı? Neyse, bu tür haklı sorular yüzlercedir.

Anadolu, yüzlerce yerli ve gelme uygarlığa beşiklik yapmış bir topraktır. İstanbul, bugünkü Türkiye için neyse, Anadolu da o günkü oryantal dünya için o idi. Eski Anadolu uygarlıklarını araştırırken, en yanlış yaklaşımlardan birincisi, o dillerin ve kültürlerin Altaylarda, büyük göçten sonra yalıtık bir durumda oluşan Türk kültürü ve diliyle kıyaslanarak değerlendirilmesidir. Bugünkü Türkçe’miz, ön Türkçe’nin yüzyıllarca yalıtık ortamda oluşmuş ve gelişmiş bir biçimidir. Bugünkü Türkçeyle Ön Türkçeyi kıyaslayarak öğrenmek, oldukça kaba bir yöntemdir. Ayrıca da Altay ve Sibirya`nın yalıtık ormanlarında gelişen Türkçe ile ön Türkçe arasındaki birçok farkları da gözardı etmemek gerektir. Örnek, doğuda yalıtık ortamda oluşan Türkçede “S” sesi akmak, süzülmek, ince, keskin şekilde ileriye doğru eylem algısını ilk olarak ifade ediyor, ama ön Türklerde ise bu “A” harfi/sesiydi.  Eski Anadolu lehçelerinde ve Anadoludan Mezopotamya`ya yayılan Sümerlerde bu, böyleydi ve Altay çevresi Türk lehçelerinde SU öz ve ön Türklerde A/AB/AV/AP şeklinde kullanılmaktaydı. Altay ağırlıklı bugünkü Türkçe’miz de “akmak”, “akın” vs gibi sözlerin ilk kökünde bile bu olgu varlığını korumaktadır. Aynı zamanda, eski Anadoluyu değerlendirirken, kavimlerin ve kültürlerin, üstelik OLUŞMAKTA olan kavimlerin ve kültürlerin iç içe yaşadığı bir ortamı önemle göz önünde bulundurmak gerektir. Tüm bunların üzerine, DİN`i de eklemek hayati önem taşıyordur. Eski dinlerin ve ya inançların, insan oğlunun doğayla ilgisinden oluştuğu yüzünden, çeşitli dinlerin birçok özellikleriyle biri birine benzediğini ve akıncı, yayılımcı özelliği taşımadığını, bu yüzden de örnek, İslam ve Hristiyanlık gibi birinin diğerine karşı keskin olarak fark sınırı koymadığını her zaman göze almalıyız.

Eski Anadolu uygarlıklarını araştırırken, ön Türkler tarihinin ve kültürünün en ilginç, her tarafa etkisini bırakan, bir nevi eski Anadolu uygarlıklarına lokomotif olan kavimlerinden biri de, her zaman ilgimi çeken Luvilerdir. Onlar`ın hakkında da bilgiler çok fazla değil . Bilimde, en az savaşta olduğu kadar yetenekli  önderimiz M.K. Atatürk`ten sonra, Türkiye`de arkeolojinin, ön Türk tarihinin üstünü toz basması, bunu acı nedenlerindendir. Biz de, işte bu kısa makalemizde, tüm Luvi tarihini araştırıp ortaya koyacak değil, sadece bazı noktalara değineceğiz. Luvileri araştırırken, elimizde olan kıt bilgilerden bile, onların hayret derecede ön Türkler olduğu anlaşılıyor. Bu arada, Fars`ın izine tozuna bile hiçbir yerde rastlanmayan dönemde yaşamış bir kavim hakkında toplumumuza yutturulmuş “Luviler fars kökenli” sözünü ciddiye bile almıyorum. Luvi sözcüğü ve ya Luvilerin adı, “Işık” anlamına gelen “LU” sözcüğündendir. Hitit dilindeyse, LUVİ sözcüğü “ışık insanı” anlamına geliyordu. Bizim fikrimizce, yaranışa bakış açısıyla ilgili, LU sözcüğü hem “ışık”, hem de “kişi, insan” anlamını taşımaktadır. İlginç olan, Sümerce`de LU sözcüğünün “kişi, insan” anlamında kullanılmasıdır. Burada hayret etmemek olmuyor ki, Altay ağırlıklı bugünkü Türkçemiz de kullanılan “kişi” sözcüğü de yaranış efsaneleriyle ilgili “ışık” sözünden oluşmuştur. “Işık” sözcüğünün kökünün ise “ısı” olduğunu buradaca kaydetmek istiyorum. “Kişi/Işık/Isık/Isı” sözcüğü ile “Lu” sözcüğü arasında anlam farkından başka bir ortak özellik yoktur söylemeye de acele etmeyelim. Ön Türkçe`de ve ya Batı Türk lehçelerinde L~S  harf değişimi gayet normaldir, örnek ALT/AST, ÜLT/ÜST, DELMEK/DEŞMEK vs. Türk dillerinde (I)SI/(I)LI ve (I)SICAK/ISIK/(I)LIK sözcüklerinin hem anlamları, hem de kökleri aynıdır. Hititçe`de Luvi sözcüğün “Işık insanı, Işık toplumu” anlamına gelmesiyle Bilge Kağan`ın Türk budununa hitap ederken “TÜRK (I)SIR/(İ)SİR BODUNI” söylemesine hayretle tanık olmaktayız. Bilinen tarihimizde bu iş bir tek Bilge Kağanla bitmiyor.Ecdad tarihimizin altın değerli şu yaprağına, daha başka Ön Türk yurdu Azerbaycan`da var olmuş Lubi/Lullubi devlet kuruluşunda da rastlamaktayız…

Kan Yol Bay
10.06.2015

Total
0
Shares
Comments 1
  1. Kalkedon yayınlanmış, Lüviler adlı kitap üç yıl önce aldım. Kitabı alış nedenlerim arasında, Erdoğan Çınar’ın Anadolu Aleviliğini Luvilere dayamış olması. Luvi devletinin de kuruluş mekanını daha çok Sivas Malatya yöresinde olmasını söylemesidir. Aleviliğin, Türklerle, Şaman/kam kültürünün aktarılmasıyla hiç bir bağının kurulmaması, dahası yasak hatta saklı bir kimlik olarak Alevileri tanıtmasıdır.

Bir cevap yazın
Önceki
Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler

Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler

Giriş Türk mitolojisinin ve bedii düşünce tarihinin önemli kaynaklarından biri

Sonraki
Oğuz Yabgu Devleti

Oğuz Yabgu Devleti

Oğuzların, başında yabguların bulunduğu bir devletleri vardı

İlginizi çekebilir