Korporatist Ekonomi #4

Anasayfa Sözlük Fikir-Tespit Korporatist Ekonomi #4

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #22440
    BilgeKam
    Katılımcı

    Latincede vücut anlamına gelen corpus kelimesinden türetilmiştir. Meslek birliklerinin, sendikaların, işveren kuruluşlarının yarı-resmi devlet kurumu şeklinde örgütlenerek devlet/hükümet ile bütünleşmesi, paralel hareket etmesine yani ekonominin tek bir vücut, her şeyin tek bir organizma halinde kusursuz çalışan bir mekanizma haline gelmesine denir. Tüm toplumun, devletin güdümü çevresinde örgütlenmesini öngören siyasi kurum ideolojisidir.

    Korporatizm, hepsi de tüketici olan bütün üreticiler tarafından, bütün tüketiciler için düzenli üretimdir. Bir taraftan işleticilerle işletilenler, diğer taraftan da üretim ile tüketim arasındaki ilişkileri değiştirme ve geliştirmeye yönelik bir ekonomik ve politik bir sistemdir. İlk kez İtalya’da Benito Mussolini’nin iktidara gelmesiyle uygulanmış ve ardından Almanya ve İspanya’daki diktatör rejimlerince de benimsenmiştir. Mussolini’nin kapitalizm ve komünizm’den farklı olarak, üçüncü bir seçenek olarak gördüğü ve faşizme çok yakıştırdığı ekonomik sistemdir.

    Korporatizmin esas iki amacı vardır:
    Birincisi ekonomik hayatı yeniden kurmak, ikincisi ise Sosyal adaletin tesisini sağlamaktır.

    1)Korporatizm, toplumu organizmacı bir gözle görmenin bir sonucu olarak her kesimin tüm faaliyetlerinin amacını dayanışma ve ortak çıkara indirgeyen politik bir yaklaşımdır. Korporatif ekonomi ile İtalya’daki işsizlik azalmış ve milli gelir yükselmiştir.

    2)Sosyal korporatizm ise, sermayeci iş veren ve işçi arasındaki anlaşmasının sosyal yollarla sağlandığı anti-kapitalist ve anti-komünist ekonomi modelidir. İşveren ile işçi, aynı milletten veya aynı ırktan olmaları sebebiyle; aynı geminin yolcuları gibi görülür ve aralarında devletin yönetimi/kontrolü altında anlaşma sağlanır.

    Genellikle milliyetçi ülkeler tarafından tercih edilen ve tercih edilmesi gereken bir sistemdir. Korporatizm üçüncü görüş ile en uyumlu ekonomik sistemdir.

    Modern Korporatizm devlet birliğini ve yaşamını sağladığı düşünülen, devletin emrinde olan ve yönetimine devletin, partinin, sermayenin, emeğin ve tekniğin, teknokrat temsilcilerinin katıldığı “korporasyon” denen meslek birliklerinin, tüm üretim güçlerini düzenlediği siyasal bir mekanizma olmalıdır.

    Korporatizm, temelde toplumun bütün kesimlerinin devletle aynı masaya oturması ilkesine dayanır. Yani işçi , imalatçı , çiftçi … vb. Temsilcileri devletle masaya oturur politikaları belirler. Üretimin miktarını, işçi ücretlerini, sosyal güvenlik gibi konular belirlenir.

    Temelde iki çeşit uygulaması vardır. Birincisi İtalya örneğinde görülen faşist korporatizm, diğeri de 1923-1938 yılları arasında Türkiye’de görülen solidarist korporatizmdir. Sınıfların varlığını reddetmese de sınıf çatışmasını reddeder, kol kola ülkeyi kalkındıralım der. Ükedeki her ekonomik ve sosyal faaliyetin bir bütün şekilde, istikrarlı ve dakikçe kusursuz işlemesi prensibine dayanır. Bu da tabandan, tepeye kadar mutlak bir itaat ve muhalefetsizlikle sağlanır. Bu yüzden otoriter bir teknokrat düzen ile en uyumlu ekonomik sistem bu olmalıdır.

    Bireylerin günlük rutinlerinin tamamı iş, öğrenim ve dernek faaliyetlerinden oluşur. Bağlı bulundukları dernek bir federasyona, federasyon konfederasyona bağlıdır. Konfederasyon devlet bünyesinde temsil görevi görür. Yönetici kadroya raporları ve talepleri sunar, fakat karar mekanizmasında yer almaz. Konfederasyona dikte edilen emirler sırayla en alttaki bireye kadar ulaşır. Birey de bağlı bulunduğu ve hizmet aldığı dernekle herhangi bir fikir ayrılığında olamadığı için toplumsal ahenk ve mutlak itaat sağlanmış olur. Sermaye ile emeği aynı çatı altında “uyumlu” bir şekilde bir araya getirerek sınıf mücadelesini bastıran bu kuruluşlara katılım zorunlu olup, kişiler üzerinde müthiş bir yaptırım söz konusudur.

    İlk meclisten itibaren, bize tarih derslerinde yutturulan cumhuriyet rejiminin aksine, çok partili sisteme geçene kadar Türkiye’nin yönetildiği rejim tam olarak budur. Korporatizm, ideolojik olarak sağın da sağında bulunur, en sert, ırkçı ve otoriter rejimdir kendileri örnek olarak, ekonomiye katkıda bulunmayanların oy verememesi, loncaların temsilcilerinin meclis milletvekili olarak belirli iş grubu adına konuşması gibi kuralları vardır. Nisbeten daha demokratik olan 1961 anayasası ile biraz yumuşasa da, daha otoriter bir anayasa olan 1982 anayasası ile yine etkisi artmıştır. Dikey hiyerarşiye dayanan günümüz siyasetinde de bu egemenlik devam etmektedir.

    Liberal ekonominin esamesinin okunmadığı modern Türkiye örneğinde, Kemal Atatürk’ün, imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle düsturuyla tanımlanmıştır. Hem kapitalizmin, hem liberalizmin, hem de sosyalizmin karşıtıdır. Atatürk’ün kafasındaki toplum anlayışı; birbirlerine organik olarak ihtiyaç duyan, birbirlerini adeta ”tamamlayan” meslek zümrelerine, yani loncalara dayanıyordu. Bu zümreler teoride devlet karşısında birbirleriyle eşitti, bir yere kadar karar almaya da hakları vardı ama nihai karar mekanizması en son kertede devletti. İşte bu örgütlerin, yani korporasyonların ana amaçları ve hatta varlık nedenleri, ortak çıkarlar ve devlet faydasına çalışmaktı. Aynı milletten (ırktan) olmak, bu ortak çıkarların ve faydaların peşinde koşmak için yeterli bir itici güç olarak kabul görmüştü. Amaç, bu sayede işsizliğin azaltılması ve milli gelirin yükseltilmesi olarak konulmuştu. Liberal bireycilik veya emek-sermaye ekseninde sınıf çatışmaları gibi kavramlar, bu ideoloji tarafından reddedilen kavramlardı.

    Korporatizm’de birey ya da sınıf değil, kamu vardır sadece. Bu da onu faşizme yaklaştırır, çünkü farklı seslerin kısılmasını ve toplumun tek bir kalıba sokulmasını öngörür.

    Korporatizm çok partili sisteme karşı olmasa da tek partili sistem, korporatizm’e en uygun sistemdir. Saf bir korporatizm ancak otoriter/faşist rejimlerde uygulanabilir; zira toplumun birlik ve bütünlüğü, otoritenin kutsallığı ve hiyerarşi faşizm ile ortak özellikleridir. Korporatistlere göre her görüşün parlamentoda temsil edilmesi siyasi istikrarı bozar; zaten devletin siyasi sistemi halkın çıkarlarına değil, devletin ulvi amaçlarına hizmet eder ve parlamentoda temsil edilen halkta değildir, korporasyonlardır.

    Korporatizm kişi özgürlüğünü dikkatle almayan otoriter sistemler öngörür. Milletin birlik ve bütünlüğü, kendisini oluşturan insanlardan üstündür. İnsanlar kanun önünde eşit değildir, haklar statülerine göre değişmektedir. Bu gerçek adalettir.

    Korporatizm imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle tahayyül eder. Literatürdeki asıl adı solidarist korporatizmdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye için öngördüğü ekonomik ve sosyal sistemdir. Özel sektör aslı olmakla beraber devletin özel sektörün yatırım yapmayacağı alanlara müdahale ederek buralara yatırım yapabilir.

    İşçi ile işveren ayrımı yoktur, hepsi asli olarak devlete bağlıdır. Özel iş kolu örgütleri ve sendikalarda bu sistemde ya yoktur ya da doğrudan devlet odaklı örgütlenmelerdir. Sınıf siyaseti de bu nedenle yasaktır.

    Bütün bu özellikler 1930’lar ve 40’ların CHP parti programında görülmektedir. Ki zaten bu programın belirli kısımları dönemin yabancı (Alman ve İtalyan) Korporatist Parti (NSDAP, Partito Nazionale Fascısta) programlarından alınmıştır.

    Korporasyonlar Osmanlı Devleti’nin esnaf birlikleri olan loncalarla aynı işleve sahiptir. Mussolini İtalya’sında uygulanmış olup devletin bütün ekonomik faaliyetleri ve dolayısıyla da bütün toplumsal yaşamı kontrolü altında tutup emek hareketlerini denetim altına almayı amaçladığı, bir faşist ekonomik modele dönüşmüştür.

    Sanayi devriminden, emek hareketlerinden, ağır sanayiden nasiplenememiş ülkemizde ise Kemalizm Korporatizmi uygulamak zorunda kalmış, devlet liberal ekonomiyi benimsemekle birlikte ülkede bir özel teşebbüsten de bahsedilemeyeceği için zorunlu olarak ekonomik hayata müdahil olmuştur. dolayısıyla Türk Kemalizmi de İtalya’daki faşist ideolojiyle neredeyse her alanda birbirine paralel bir benzerlik ile hareket etmiştir.

    Kemalizm Korporatizminde neden yapılmıştı bunlar peki? Yönetimdeki hakim kesime göre halk her açıdan çok yetersizdi. Asırlarca İslami monarşiyle yönetilen yığınlar eğitimden, bilimden uzak kalmışlardı. Yeni kurulacak ülke böyle bir halk ile hiç bir yere gelemezdi. Çok ani ve acılı bazı hamlelerin atılması gerekiyordu. Gerekiyorsa halk İslam’dan uzaklaştırılmalı, kuran kursları yerine bilim öğretilen okullara yönlendirilmeliydi. Kadınlar da bu zincirin önemli bir halkasıydılar. Hızlıca eğitilip Anadolu’nun değişik yerlerinde öğretmen olarak görevlendirilmeli, bir kısmı da iş hayatına atılıp diğer kadınlara örnek olmalı, cesaret vermeliydi.

    Biz de onlar gibi olabilir, dinde reform yapıp aydınlanma çağını yaşayarak üstün bir medeniyet seviyesine ulaşabiliriz.

     

    Kaynakçalar;

    1. Ziya Gökalp,Kemalizm ve Korporatizm
    2. Faşizm’in Anatomisi
    3. Faşizm’in Doğası
    4. Faşist Devlet
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.