Ziya Gökalp üzerine

Anasayfa Sözlük Fikir-Tespit Ziya Gökalp üzerine

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #22412
    Tulpar1923
    Katılımcı

    Ziya Gökalp 1876 yılında Diyarbakır’da doğar. Babasının büyük dedesi çermikten gelip Diyarbakır’a yerleşmiştir. Vilayet evrak müdürü Mehmet Tevfik Efendinin ikinci oğludur. Ailesi müftüzadeler olarak bilinir. Diyarbakır Askeri Rüştiyesini bitirir. Askeri idadisinde okuduğu sırada Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri alır. 1895 yılında İstanbul’da veterinerlik okuluna girer. Yönetime karşı gizli bir örgüte girdi iddiası ile tutuklanır. 9 ay hapis yatar. Cumhuriyet döneminde ve özellikle yeni bir ulus-devlet inşası sırasında önemli ir rol üstlenir. Varlığı unutulmuş ve Osmanlı kültüre altında eritilmeye çalışılan Türk Milleti gerçeğini dil, din, devlet ve kültür üzerinden yeniden tanımlamıştır. Gökalp’i dönemindeki diğer siyasi figürlerden farklı kılan en önemli şey Türkçülüğü Sosyolojiyi kullanarak bilimsel bir temele oturtmasıdır. Sosyoloji biliminin araştırma alanlarına ait olan kültür, din, millet kavramlarının altını doldurarak Türk Milletinin tanımını yapmış ve sınırlarını çizmiştir.  Bu yönü dolayısı ile ona gerçek bir toplum mühendisi diyebiliriz.  Yeni Mecmua zamanında Durkheim sosyoloji ile tanışır. Durkheim ; Weber ve Marks ile Sosyoloji biliminin kurucuları arasında yer alır. Diğer üç kurucu gibi toplumun sınıflardan oluştuğunu kabul eder. .Marks’ın aksine sınıflar arası çatışmanın aksine sınıflar arası işbirliğinin ve dayanışmanın toplumu huzura ve refaha erdireceği görüşündedir. Durkheim’ın asıl amacı birbirinden farklı bireylerden oluşan toplumu bir arada tutmak için dayanışmayı kullanmaktır. Durkheim için iş bölümü ve dayanışma ön planda olduğundan kolektif bilinç bireyden çok daha fazla önem teşkil eder. Bu fikirlerden etkilenen Ziya Gökalp Durkheim sosyolojisindeki kavramları öncüsü olacağı Türk Sosyolojisine uygulamıştır. Türk Sosyolojisine Milli Dayanışmacılık, Hars kavramlarımı kazandırmıştır.

    Türkçülüğün esasları adlı eserine Türk tanımının tarihsel gelişimini inceleyerek başlamıştır. Eser boyunca Türk Milletinin geçmişten beri var olan, köklü bir millet olduğu gerçeğini vurgular. Avrupalı tarihçilerin Türk kültürüne ve diline merakı Osmanlının son döneminde başlayan Türkçülük akımından daha önceye dayanır. Türk kültürü özellikle Macarların dikkatini çekmiştir.

    “ Türkçülüğün ülkemizde ortaya çıkışından önce Avrupa’da Türkçülük ile ilgili iki hareket belirdi. Bunlardan birincisi, Fransızcada Turqueri denilen Türk severliktir yani Türk hayranlığıdır”( Gökalp, 11).

    “ Avrupa’da ortaya çıkan ikinci akıma da Türkoloji adı verilir. Rusya’da, Almanya’da, Macaristan’da , Danimarka’da , Fransa’da, İngiltere’de birçok bilim adamları eski Türklerle, Hunlarla, Moğollarla ilgili tarihi ve arkeolojik araştırmalar yapmaya başladılar”( Gökalp, 11).

    Osmanlı çok uluslu bir imparatorluktu. Bu kadar çeşitli kültürden dilden insanı bir arada tutmak için onları dinlere ve cemaatlere göre sınıflanıyordu. Bu mozaik içinde millî bilince ulaşan en son topluluk Türkler oldu. Osmanlı özellikle yıkılmasına yakın dönemde Türklerin devleti olmaktan çıkmıştır. Şehirlerde yaşayan ve ticaretle uğraşan burjuva sınıfına dâhil edilebilecek tüm insanlar azınlıklardan oluşuyordu. Türklere kalan meslek dalları ise askerlik ve çiftçilikti. Türkler yönetimden ve ekonomik olarak üretim gücünden mahrum bırakılmıştı. Genç Cumhuriyet daha kuruluş yıllarında Osmanlının yaptığı hatanın farkındaydı. Bu yüzden Cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli amaç milli burjuva sınıfını oluşturmak oldu. Yerli sermaye desteklenerek birçok kişiye iş imkânı sağlandı. Kuruluştaki Türklük bilinci kaybolmaya yüz tutmasından dolayı tüm ekonomik ve üretici güç azınlıkların elinde toplanmıştı ve azınlıklar imparatorluğun aleyhine çalışmaktan geri durmuyorlardı. İmparatorluğun parçalanmaması için Ümmetçi ve Osmanlı vatandaşlığını temel alan fikirler kullandı ve hepsi başarısız oldu.

    “Osmanlıcılara göre millet Osmanlı imparatorluğunda bulunan bütün vatandaşlardır. Oysa bir imparatorluğun bütün nüfusunu tek bir millet saymak büyük bir hatadan ibaretti. Çünkü bu karışımın içinde ayrı kültürlere sahip insanlar vardı”(Gökalp, 22).

    Benim bakış açıma göre Ziya Gökalp’in başardığı en önemli şey Millet ve Ümmet kavramlarını dil ve kültürü kullanarak birbirinden ayırması oldu. Millet ortak dili ve kültürü paylaşan insanların oluşturduğu bir yapıdır. Türk bir milletin adıdır o halde bu milletin bir dili ve kültürü olmalıdır. Buradan da anlaşıldığı üzere Gökalp milliyetçiliği ortak dil ve ortak kültür üzerine inşa edilmiştir. Gökalp’in bu iki olguyu Türk Milleti tanımının temeline yerleştirmesindeki ana amaç farklı coğrafyalarda ve farklı ülkelerde yaşayan Türklerle var olan duygusal bağları güçlü tutmak istemesidir.  Turancılık fikri de ortak kültür ve dil üzerine gelişmiştir. Gökalp asla hayalperest bir insan olmamıştır. Realist ve adım adım çözüm anlayışını benimsemiştir. Dili ve edebiyatı kullanarak diğer Türklerle zamana yayılmış sistematik bir entegrasyonu öngörmüştür. Turan fikrinin ilk aşaması Türkiye ayağıdır ikinci aşama olarak Oğuzculuk yer alır. Son aşama ise turandır. Turancılık üzerinde durulması gereken bir konudur. Bugün bile Turanın nasıl kurulacağı, hangi yol haritası üzerine inşa edileceği konusunda fikir birliği yoktur. Gökalp dil ve kültürün geniş kapsama alanından faydalanarak zamana yayılmış bir birleşmeyi öngörüyordu. Bunun ilk adımı oğuz Türkleri ile birleşmekti. Turan Türkiye Ve Oğuz Türklerini içine alan bir evrensel kümedir. Uzak ideal Gökalp tarafından Turanı betimlemek için kullanılmıştır. Dil bir köprüdür, kültür birer köprüdür. Diğer coğrafyalarda yaşayan Türklerle aramızda yer alan bu köprülerin sağlam tutulması gereklidir.

    “Bugün kültür yönünden birleşmesi kolay olan Türkler, özellikle Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi, Azerbaycan, İran ve Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uruğuna mensupturlar. Demek ki, Türkçülükteki yakın ülkümüz Oğuz birliği yahut Türkmen birliği olmalıdır. Bu birlikten amaç nedir? Siyasal bir birlik mi? Şimdilik hayır. Gelecek hakkında bugünden bir yargıya varamayız. Fakat bugünkü ülkümüz Oğuzların yalnız kültür yönünden birleşmesidir”( Gökalp, 26).

    Türk Milletinin dayandığı ikinci akım ise kültürdür. Osmanlı kuruluş döneminde dayandığı milli şuuru ve kültürü ileriki yıllarda kaybetmiştir. Türk aileler bilinçli olarak yönetimden ve saray hayatından soyutlanmıştır. Osmanlı sarayının halktan ve Anadolu’dan oldukça uzak bir dili, yaşayış biçimi ve kültürü oluşmuştur. Ziya Gökalp sarayın müziğinin ve kültürünün Fars ve Arap etkisi altında kaldığını ve hızlı bir biçimde öze dönüşün gerekliliğini vurgulamıştır. Milli kültür (hars) geliştikçe Milletler medeniyetin içinde yer almaya başlarlar. Milli bilinç daha büyük bir bütünün parçası yani medeniyetin bir parçası olabilmek için ön şarttır. Örneğin Batı Medeniyetinin içinde İngilizler ve Fransızlar kendi kültürlerini koruyarak yerlerini almışlardır. Kültür ve Medeniyetin ayrıldığı noktalar vardır. Milli kültür yani hars doğal yollarla ve zaman içinde oluşur. Bir milletin tüm fertleri aynı kültür öğelerine aynı duygular ile bağlıdır. Medeniyet ise Hars kavramının aksine yapay olarak ortaya çıkmıştır. Batı medeniyetinin simgesi olan Avrupa Birliği 1952 yılında altı ülke arasında kurulan kömür-çelik birliği üzerine inşa edilmiştir. Birlik ilk başta politik işbirliğinden ziyade karşılıklı ekonomik çıkarlara dayanıyordu. Ortak Tarım Politikası ile geri kalmış üye ülkelerdeki tarım desteklendi. Politikasında Daha sonraki yıllarda İspanya, Yunanistan ve Portekiz gibi geri kalmış ülkelerde katıldı. Üye devletlerin Medeniyetin ve demokratik değerlerin simgesini oluşturmak için attığı bütün adımlar yapaydı. Milletin yıllar içinde gelişen dili ve kültürü gibi değildi aksine ülkeler arası yapılan anlaşmalara bağlıydı.

    Sonuç olarak Ziya Gökalp genç Cumhuriyetin temelleri atılırken önemli bir rol oynar. Tarihte unutulmaya yüz tutmuş ümmetçiliğin içinde eriyip kaybolmak üzere olan Türk Milleti kavramını yeniden tarih sahnesine kazandırır. Sosyoloji konusunda Durkheim’dan etkilenir ve Türk Sosyolojisinin kurucusu olarak kabul edilir. Milli dayanışma, Milli iktisat, Hars, medeniyet kavramlarını Türk Sosyolojisine kazandırır. Millet tanımını dil ve kültür kavramlarını kullanarak ümmetten ayırır. Turancılığı üç ana aşamaya ayırarak sistematik ve gerçekçi bir kalıba sokar. Dilde, sanatta, müzikte ve kültürede hızlı bir şekilde sadeleşmeyi ve öze dönüşü savunur. Osmanlı sarayının Araplaşmış kültürüne ve sanatına tamamen karşıdır.

     

    • Bütün yaptığım alıntılar Ziya Göaklap’in Türkçülüğün Esasları adlı eserindendir

     

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.